![]() |
<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" />
Sevincin İzini Süt Şiirimi ne vakit armağan etsem sana, Canların canı olur, canevimde durursun, Öpücükler kondurup bu küçük armağana Şiir-söz taşıyan bir güvercin uçuruyorsun. Beni ayakta tutan başka ne olabilir? Şiirin büyüsüyle hayata bağlanırım Ve aşkı bu büyünün en büyük gizi bilir, O yüzden gerçeği düş, düşü gerçek sanırım. Övgülerimle en çok şiir kuşatır seni Dizeler arasında bir gider, bir gelirim, Anlatabilmek için eşsiz güzelliğini, Bizi gizemli kılan sadece odur derim. Can dostum Hiç'i unut, Hep'in saatini kur, Gamın kederin değil, sevincin izini sür! AHMET NECDET / Eski / Mayıs 2005 |
SABAHA DEK <?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" />
Büyüdüm, rüzgâr gibi, su gibi Çarparak kıyıya, her şey yerinde şimdi Aynı şehri dolaşıyorum uykusuz Gece mi olmuş, başlamış mı sabah Gelir mi, bir araya beklediklerim? Harap bir akıl, heyecan içinde... Büyüdüm, çocuklarım gibi, annem gibi Düşekalka, ne ateşler küllendi derinde Şimdi her şeyi yerinde arayan aklım, sorar Gece mi, yoksa sabah mı, daha uykusuz Aşklar, gelir mibir araya? Harap bir akıl, hezimet içinde... Büyüdüm, rüzgar gibi, su gibi Çarparak aşklara, şimdi her şey yerli yerinde Hep aynı aşkı dolaşırım uykusuz Ey aklım!.. Ne olur uyuma, uyuma! .. Ne olur, sabaha kadar ... Osman HAKAN A. / Varlık / Haziran 2004 |
Umut Yok! <?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" /> Boynuma yeter- genişlik bırakıp düğüm attım çarşafa. Dedim ki, ey çarşaf dedim; kaldık, biz bize. Sonra dönüp Kendime baktım.. ..razıydım; bir güzel- astım korkumu debelendim, ne çok- eyvah dedim! Çarşafın yırtılan yerini diksem, yine yırtılır. Sina AKYOL / Heves, Haziran 2005 |
teknenin ölümü Melih Cevdet Anday 'a Tekneyim! Yıpranmış gövdesinde Telaşli sürüngenlerin gezdiği... Eskidi Dudaklarıma yol gösteren fırtına Ve ekseninde yaşadığım buzun karaltısı Tuzlu bir arşivim şimdi Uzanmış yola boylu boyunca! Yaşamdır ağzımda büyüyen kartal Macun bir kasaba yangınında Başımı kanadına gömdüğüm... Gülmenin çalıntıolduğu bir kıyıda Serin bir küfür gibi hatırlıyorum Heybemi astığım o çırılçıplak ağacı <?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" /> Durmadan silinen çocukluğum: Akıntımla beslenen ağdalı yengeç! Vardiyalı bir ağıt gibi bağırıyor Kayanın yalandığı yerden denize Bir daha doğur kendini Ve kuşlarla tekrar Mehmet ATİLLA / Varlık 1152/ Eylül 2003 |
KARNE Ben mektepliyken de çok silgi tüketirdim Şıklardan en çok "hepsi"ni severdim Doğrular boğardı beni Hep yanlış yapmam bu yüzden belki Tek doğrum gözlerimdi onu da dört yanlış götürdü Geceler bilir geçirdiğim cinnetleri Beni ağlatacak kadar bir acın varsa Gel demiştim birilerine Gelişleri kalabalık oldu hep, bozgunuma milattır Gözler bilir aktığım şehirleri O günden beri matematiğim zayıf Dört işlemden birine çarpılınm hep Adım bölücüye çıktı bir zamanlar, tutanaklara geçti Dikenler erittim bedenimde toplamdan bir gül çıkaramadım Mizan bilir azaldığım demleri Kirliydi sayfalan tarihi sevrnedim hiç Her savaşta yenilen bendim belki Hiç teslim olmadım ama Hiç merak etmedim Babil'in Asma Bahçeleri'ni Yine de sevdim her ihtilali Kan bilir aktığım nehirleri Psikolojide panik atak bir öğrenci oldum hep Nerde bir çift karagöz görsem hala öyleyim Kimse bilmez öldüğüm esmerleri Taş bilir kırılan cevizleri Coğrafyada iklimim yazlar sıcak ve kurak Kışlar sert ve sensizdi Ömür bilir öldüğüm mevsimleri Ezelden zayıftır fiziğim zaten Bu yüzden hep dayak yedim Buna kadınlarım da dahildir sağ olsunlar Bende hakları vardır her birinin Öyle öyledir kendimi dövmeyi öğrendiğim Ten bilir çektiğim eziyetleri Hayat zayıflarla doldurdu ömrümün karnesini Her seferinde bozgunlara uğradım Ve iyice anladım yenildiğimi <?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" /> Hicri İZGÖREN / Yaratım/ Sayı2 /Eylül-Ekim 2003 |
Bugünkü Kalabalık <?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" /> Toplantıları dolaşmak ne güzel Duydum uykusuzların toplantısı varmış Hemen ulaştım oraya Bir de ne göreyim Şimdiyedek ulaşamadığım en büyük yığın Adamlar kadınlar değişik yaşlarda çocuklar Birbirinin üstünde Uyuyamamanın nedenini bilmiyorum Yorgunluk desen var Sessizlik desen var Karanlık desen var Açlık desen var Peki neden bu uykusuzluk Yaşlı bir ses duyuluyordu Benimki besbelli Kızımı kocası kovmuş Eve gittim ki üç çocuğuyla beni beklemekte Taş olsan uyuyamazsın Benimki daha belli Karım eve dönmedi çalıştığı yerden iki aydır dönmedi Öteki söze atıldı benimki daha eve dönmedi Yedi yaşındaki oğlum Kağlthelvası satıyordu arabalara On gecedir eve dönmüyor Benimki de besbelli Babasından aldığı bir sayrılıkla Delilerevine yatırdılar Bunlar ne ki diye bağırdı biri kalabalıktan İşsizliğimiz yıllar boyu sürmektedir Tam burada bitirdim söyleyeceklerimi Bir işveren duyar da Uyku hapı fabrikası kurar dedim Bu bitkin kalabalığı Soyar soyar soyar dedim Fazıl Hüsnü DAĞLARCA / Ünlem / sayı 11 / Mayıs Haziran 2005 |
NARÇİÇEĞİ DÜŞLERİM <?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" /> su olup akmak ağaç olup yeşil vermek kuş olup uçmak istiyorum mavi sabahlara sesimden düşen acıyı topluyorsunuz erkenci kuşlar geçiyor üstümden tuzlu kıyılarda dönüp duruyor gün bir çocuk yol soruyor: şey, buralarda... sessizce kendi yaprağını yiyor eylül bir kadın ağlıyor benden ırak'ta yarına gün biçiyor kadının gözleri bütün sokakları karanlık kaplıyor göz gözü mü görmüyor utanıyorum, buz olup eriyorum -beni yakın, külümü denize dalıp gidiyorum sonsuz uzaklara hasretle bakıyor bana eski evimiz sis(tem) gibi çökmüş kerpiç duvarda anılar her birimiz bir yerdeyiz, herkes kendi uzağında -eski evimize ne zaman gideriz bilmem ne çok adres silmişim son yıllarda defterden kiminin izi kalmış yine de okunuyor kimileri yitip gitmiş içimin gökyüzünde -neden gidenleri unutur insan? sesim üşüyor. isyanım başlıyor sonra bakıp süslü konaklara. kaldırımda topuk sesi ağzımda kesik bir gülüş karanlığa ıslık çalıyor korkularım kapıları döven yoksul bir hastanın iniltisi -tanrım bize bir kış evi ver... sesim üşüyor hızla geçip gidiyor zaman örtün üstüme, geceye ay çizen şiirlerimi sıcak bir yorgan gibi örtün aynada biriktirdiğim suskunluğumu narçiçeği düşlerimi örtün üstüme ben kendi sesimle vurulayım burada Arzu K. AYÇİÇEK / AKATALPA / Sayı 97 / Ocak 2008 |
<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" />
Anlatırım Sana Aslını Karanlığın içinde ve içinden Acısını yaşayasın diye Dil verir herkes birbirine İnsana bir dil üzünce bir Karanlıkta yalnız kalan hayvan gibidir Kör Nafız. Dili dışarıda Kendi içinde ve içinden İki can yükü taşısın diye Sırt verir herkes birbirine Kambura bir sırt duvara bir Karanlıkta yalnız kalan kim Kambur değil. O bir evcil Sabrın içinde ve içinden Suskunlukları yürüsün diye Ses verir herkes birbirine Geçmişe bir ses kadına bir Karanlıkta yalnız kalan adam Dili karnına akmış kadındır <B style="mso-bidi-font-weight: normal">Yavuz ÖZDEM[/B] /Hürriyet Gösteri / Nisan 2005 |
<DIV =Secti***111;n1>
oyun varmış her aşkta bu fırtınada, kalelım karanlıkta anla bütün ışıklar söndü içimde, yakma zulüm vardır her aşkta kör kuyulara atıp git beni, bakma ardınsıra bir çığlık kalır duyma zulüm vardır her aşkta 'yeter artık yeter aç kalbini bana <?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" /> yordum yoruldum, kırelım kırılelım, kaçma kaçtım sevildim, sevdiğim terk ettim, oyna oyun varmış her aşkta sen kazanmış olsan da sen varmışsm her aşkta ben kaybetmiş olsam da Akif KURTULUŞ Şiiratı, sayı: 2 |
<DIV style="WIDTH: 100%" align=right>
<TABLE id=m523695 style="VISIBILITY: "> <T> <TR> <TD =ei><A name=cid523695></A>#523695</TD> <TD></TD> <TD up=bn(this) =but down=md(this) =ov(this) title="$ikayet et" =hr(a13) =bn(this)>!?</TD></TR></T></TABLE> <LI id=d766330 value=15> <DIV =eol>KARNE ilım günleri gelirdi taraçalar uzatırdı mevsimölçerlerini tıkabasa yaprak arka pencere insan iki kişiyi sevebilir mi? onunla aşkımız, o diyorum ona, bir kez söylenmiş ve istense de bir daha geri alınamaz kırıcı sözler gibiydi tartışıp dururduk yollarda hızla çevirirdi başını çiçek aşısı gibi bakardı seğirtir karşı kaldırıma ötekiyse nasıl incelikli türkçe sığmazdı ağzına bir ilçeyi sever gibi yürürdü odalarda parmakları her yana döner bir yetenek gibi gelişirdi dursuz duraksız güdülerime bir şeyler katardı düşüncemsi birinin ısırığı badem şekeri iç kaslarıyla uçar biri yüz kez yırtılmıştır gömleğim doksan dokuz kez de dikildi kısacası o yıllarda ben hayatım karışık çantam gibi iki kişiyi birden severdim karnemde sevinç bir aşk iki. cemal süreya</LI> |
şu Anki Saat: 05:12 |
Powered by vBulletin
Şiir Akademisi Forum