buradaysan
buradaysan. geçmişten geldiysen. kalamayacaksan...
ankara karlı... sevdiğin gibi!
seni özledim yine
yine seni. dün bugün öbürgün...
soğuk güzelleştirdi ellerini
eridiğinde, çehresi yeniden ortaya çıkacak
ikiyüzlü metropolün.
bu akşam beklenenin aksine, buza kesmez
sen geldiysen hava. geleceksen başka zaman
kirli, bulaşkan sokakların kar artıkları,
postallarımızın güngörmüş tabanlarından
çamur olup pantolonlarımıza sıçrarken
aldıracağız. öfkemizin
içimize batan saçak buzlarına.
dahası, ağlayacağız bir sabah. yeniden
üç ayaklı sehpada asılı kalan parkalarımıza...
buradaysan;
yaprak dökmüş dallara bak.
üzerinden atmaya kıyamadığı karlarla gelin olmuş
sağdıçsız ağaç.
duvağını kaldır
üşümüşlüğünden öp sokağını.
sokağın kedisi her zamanki gibi aç.
doğan amca pençe yapıyor yılmadan ölüme
zamk kokulu kitapları rafta, gözlükleri üstünde.
para bulsa, kediyi doyurup ülkeden kaçacak yarın.
seni tanımazlığına belki burkulacaksın
yine de, ısmarladığı çayı al.
çekici vurduğu parmağının kanı ağzında
yıllardır niçine alışamamış acılı yüreğiyle mıhına vuruyor dünyanın.
arama çocukları
mahalle bakkalından sıcak ekmek almaya gelen yok.
nineler 4 şişle örmekten vazgeçti eldivenleri.
hayatları şişlendi arka sokaklarda kimilerinin. annesiz
sevinçleri sahipsiz ıslıklarda...
duvar üstü tel örgü,
kimsesizliklere biçilmiş duvar dipleri.
metal dünyanın kardan soğuk kollarına tutsak
gözleri bıkkın kimilerinin.
onların sokağı yok.
elleri kendilerinden başka herkesin geleceği.
benizleri kırmızıdan çekilmiş.
gözlerinde yılgın gülümse(me)yişleri
artık hiçbiri çocuk doğmuyor yetiş-kin-lik te tutsak.
üzülme.
sokağında günaydınlar tükendi.
anlamazlar gözlerinden senin kim olduğunu. ve
bilmezler, anılarla tütsülü gönlünün buğusunda kahrolduğunu.
buradaysan,
iyi ki gelmiş olacaksın soğuk karlı bir kışın sabahına
aynı havayı soluduğumuz için en azından ve hoş gelmiş ve umarım güle güle
gidecek olacaksın!!
bana bakma, ankara aslında böyle değil.
ben abartırım bilirsin.
bilmelisin,
biz hala nazım, ahmed arif okuyor, hayyamla demleniyoruz
doyulmadık sözlere şarapta.
hala çocukları öldürenlerin cehennemlerine
odun taşıyoruz kucak kucak.
neyzen konuşuyor, can yücel'le küfrediyoruz, haine, halden bilmeze, yolsuza.
dünyanın bu halinde belki ayıp oluyor ama;
yaşımıza inat, hala aşka tutunuyor,
yar, kara saplı bıçak gibi saplandı diye, sinemizi kutsuyoruz.
görmediğimiz limanlardan hainliği kovduğumuz günler kadar haklı ve taze
giderken ağladığın yerde, yürüyoruz.
gittiysen...
tükenmişse bıraktıkların,
eksilme. ankara'da gün batımları değişmeyen tek şey.
kızıllıklara gömülen güneşin
kutsal ateşini söndürecek denize ne hacet?
güneş batarken karnına alevli gurubuyla ankara’nın,
körüm diye, bir kez daha yemin et.
seni özledim.
yine gel!
beni yemin ettiğin yerde bul.
ocak onüç. yıl, kayıp mevsimlerden biri... sen hangisi dersen
kabul!