YOLCULUK MESELİ
acıtıyor söz gecenin karanlık yüzünü
tuzu, zeytini, gemi iskeletlerini.
sudan geçiyor kısraklar yeleleri uçuşarak
görkemli tarihin yetim çocukları geçiyor
mevcûtlu
ve ayaklarını kanatarak!
simli sözlere düşen murakka şerh
murakka şerhe efsane yazsınlar
taşralı yüzüm kurnalara sığmıyor
hırkamda sözün alımlı serüveni
dünyalı yanım biraz yusuf, biraz züleyha
biraz yolculuk, başladığı yerde biten
acıdır asıl olan / acıda saklanan sır
soğuk koridorda talan olan
uykumuzda kaybolduk
atlasımıza divâne yazsınlar.
gövdemi talan eden acı / yaz geçer...
dökülüyor körfeze akşam
alevden şamdan
şehir,
ince yerimden yaralar beni
her sezgi yol düşü her ölüm yolculuk hali
zifinlerin, zambakların sarısından ibaret her yer
kervanın peşine takılan çocuğum
şimdi gece olacak
nefes alışım karışacak çan seslerine ıssız vadiye
ne kolay çürür beden ne çabuk unutulur
hece taşına düşen içli söz
talan olan mülküme virâne yazsınlar
soğuk mevziînde şakıyan kıyam kuşusun
dağlar seni bekler ölmekte kusur etmezsin
karanlığa çok cerahat çok arabesk ekledik
yaran acıyorsa acı daha gözyaşı ister
daha gözyaşı ister dağlara çekilmişsen
dökülüyor dostun sıcaklığı terli avuçlarıma
temyiz koridorları açık adresimiz
diyelim ki devrildi boyalı matruşkalarımız
yenik düştük diyelim/ kimliksiz bir acıya!
heybemde çuvaldız ibrişim palet
kamışım tâlik levhanın hattında/ bırak
azat olsun kölen
yüreğinde göz lekesi
ne zaman tarih olacaksın gülBahar
ağustos ıslanıyor
ansızın ıslanıyor ağustos yolunu bekliyorum
kandırmaz âşığı peymâne yazsınlar...
uzun devrik bir öğlenin mahmuruyum
kapımızda hüzün konvoyu
ağlamasın babası vurulmuş çocuklar!
kanat bedri kulunu sultanım, okşa saçlarını
düşlerine karış
tarifi imkansız yolculuk sularına
dikenli tele takılmasın
mavi kalsın bulutlar.
denizaşırı kuşlar kanadını deniyor
yorulmuş menteşeler
aynalara emanet etmiştim göçebe düşlerimi
kehânetin sisleri içindeki silûetine
sözlüm ay selinde ayça kız sırlarımı saklıyor
dört taraftan kuşatıldık, nehirler irin akar!..
tekin değil artık,
zamâne yazsınlar
ateşlerdeyim âh! sûretimi çalan iblis
yüzleşiyorum hayta aynalarda
sırnaşan hatıralarda
yasak marşlarla girdiniz sokaklarına
titreyen bir kedi yavrusu gibi hasta
ve saldırgan bu kentin
söz saydam
aşk sanal
yolculuk yanılsama
can kuşum mahzun bakar.
lâm elifin odacığında asıyorum bacağından
çünkü asıyorum bu kenti
kustukça bizi kasığından
şimdi rutubetli duvarlarına
“köhnemiş meyhane” yazsınlar.