YENİDEN
bu kent beton tabutlarını devirse de üstüme
bu şiir bitmez, delirme sebebim olabilirdi
bu nehri gün ışığına görünmeden geçemezdim
oralara götüremezdim çocukluğumu. körfezde
bileğini kesmiş akşamın kızıllığı, paslı gemi leşleri
içli hatıralarını konuşuyor orda eski cumbalar
ölmek çocukça kapris! hayat kırıntılarından kule
aşk!.. artçı fırtınanın önüme yığdığı devâsa sûr
merhamet ey sevgili, kapıda bırakma yorgun akşamı
bilirim eskimekten yana müşkülün yoktur
yaralı gerillâ gibi girmiştim bu tozlu, bu kayıp şehre
lösemili sokaklarında bir telâş, bir mahşer
mahrem gülüşünde sen miyim küsüp giden?
orda heykellerin ar damarları çatlıyor birer birer
konuşulmayan sözdür saklımda, dokunulmayan ten!
kahkahaların dibe battığım karanlık kuyu!.. buğulu
nem odası/ göçebe ruhumuz yurtsanır bedenimde
sorgu sual etmeyin, bedenimden destursuz geçin
mendilimde kurutulmuş mayınlar, mükerrer hâyâller
hiç görmediğim biri için.
bu kent beton tabutlarını devirirken üstüme
kelimeler dağarcığımdaki kıymık, kömür karası
bakır sini olmuş dolunay. tekin değil hiç bir yer!
soğuk kâğıdın üstüne bırakılmış anlamsız işaretler
üstümde eğri bir dal, boynumda hançer yarası!