Şiir akademisi logo
Şairler Şiirler menü Öyküler
Fakir Baykurt Öykü Yarışması - Sarıyer Belediyesi Fakir Baykurt Öykü Yarışması sonuçlandı - Tanpınar Şiir Yarışması’nda Sonuçlar Açıklandı - 9. Aşık Mahzuni Şerif Beste Yarışması başlıyor - Dicle Koğacıoğlu Makale Ödülü 2017 - Bornova Belediyesi Şiir Yarışması - GİO 2017 Roman Ödülü - Sunullah Arısoy 2017 Şiir Ödülü Hüseyin Atabaş’ın - Gençlerden Atatürk'e Mektup Yarışması - "Attila İlhan Edebiyat Ödülleri" başvuruları başladı -
Yazar: Hikmet KURTER
Öyküleri - Öykücünün Hayatı

SEÇİM

            Köyün tek meyhanesinin önünde çevresini sarmış on, on beş kişi arasından seçtim Lodosçu Korkmaz'ı.

            Beni görünce diğerleriyle meyhaneye girmedi. Ayaküstü laflamaya başladık.

            Orta yaşlı, çökük omuzlu, fırça gibi sık kumral saçlı, zayıf kuru bir adam olan Lodosçu Korkmaz gırtlağındaki âdemelması yukarı aşağı oynayarak,

            - Aferin kızıma, iyi bir seçim yapmış, dedi. Bu zamanda böyle akıllı uslu, terbiyeli, görgülü, sağlam karakterli koca nerde?.. Neme lâzım, damadımın bana karşı saygıda kusur ettiğini hiç görmedim bugüne kadar. Son günlerde beni gördüğü her yerde hâl hatır sorduktan sonra, “Hısım akraba, konu komşu oyumuzu size vereceğiz, merak etme sen babacığım.” diyor, başka bir şey demiyor. Bizim damat bir tane canım. İnsanın hası.

            Sağdan soldan kulağıma birtakım dedikodular geliyor. Yok efendim bu seçim bizim için geçim kapısıymış da, yok muhtarlığı ele geçirip köyü yabancılara pazarlayacakmışız da...

            Geç beyim, geç... Söylenenlerin aslı astarı yok. Hepsi boş laf, palavra. Sakın siz de inanayım demeyin.

            Beyim, size bir soru: Dışarlıklının köyümüzden toprak alması köy için iyi mi olur, kötü mü?.. Bana sorarsanız, iyi olur derim. Köy de köylü de kârlı çıkar bu işten.

            Yönetime geldiğimizde yabancıların köyümüzden mülk edinmelerini kolaylaştıracağımız, özendireceğimiz sır değil ki, apaçık söylüyoruz bunu. Öküz altında buzağı aramaları boşuna.

            Bir kere daha tekrar ediyorum. Eğer yönetime gelirsek, hemşerilerimizin tarlasını, arsasını yüksek fiyattan satmasına aracılık edeceğiz. Bu alışverişlerden muhtarlığa kalacak paralar da köyün yoluna, suyuna, elektriğine, kanalizasyonuna harcanacak; yani köye hizmet olarak geri dönecek. Köylümüzden yer alanlar üç mum yakarak seyrine bakacak değiller, ya. Arazileri üzerine evlerini, villalarını kondurmak için inşaatlara başladıklarında nalburlarımız malzeme satacak, yapı işlerinde çalışan işçiler bakkaldan çakkaldan öteberi alacak, lokantadan yemek yiyecek... Kısacası, köye bir canlılık, bir hareket, bir bereket gelecek. Fena şey mi bu?

            Kınalı Bahri ile birlikte giriyoruz seçime. Seçilirsek, o muhtar ben de birinci aza olacağız. İtiraz da hemen burada başlıyor zaten. Neden biz ikimiz bir araya gelmişiz?.. Geliriz efendim, neden gelmeyelim?.. Fikir yapıları birbirlerine taban tabana ters partiler bir araya gelip ortak bir listeyle seçime girebiliyor da, aynı köyün çocuğu, içtikleri su ayrı gitmeyen iki arkadaş, iki vatandaş neden güç birliği yapıp seçime giremiyormuş?..  Benim emlâkçi Bahri'nin de nalbur olmasının bu işle ne ilgisi olabilir ki?.. Hem sonra ülkemiz özgür bir ülke. İsteyen, elinden gelen her işi yapar, engel olan mı var? Âlemin ağzı torba değil ki büzesin.

            Kınalı Bahri dedim de... Hayata böylesine bağlı başka bir insan görmedim desem yeridir. Kilo alacağım diye önüne konan her şeyi yemez, çekinir. Maşallah, altmışına merdiven dayadı; hâlâ tığ gibi vücudunda bir gram fazla et yok. Sonra saçları... Çoktan ağarmış saçlarını aynalarda bembeyaz görmeye, başkalarının görmesine katlanamaz. Kına vurur onlara.

            Biliyorsunuz, bana da Lodosçu diyorlar. Üzerime yapışıp kalan bu lakaptan yakamı bir türlü kurtaramıyorum. Dilerim siz de uzun ömürlü olursunuz. Bendenizin yaşı kemale erdi, altmışıma girdim. Elden ayaktan düşmemek, sağlıklı kalabilmek için her gün kumsalda uzun yürüyüşlere çıkarım. Bakın, dikkatinizi çekerim, sadece lodos sonrasında değil, yılın her günü sahilde gezinirim. Lodoslu havalarda, deniz içinde ne var ne yok hepsini kusar, kıyıya bırakır. Tahta parçaları mı aramazsınız kumsala vuranlar arasında, naylon torbalar mı, boş içki şişeleri mi, yırtık pırtık giysiler mi, ayakkabılar mı, ölü balıklar mı?,, Güzelim kumsalı o halde görmeye, o halde bırakmaya gönlüm razı olmaz. Hemen işe girişir, bütün çerçöpü toplar, bir köşede biriktiririm. Biriktirmesine biriktiririm de bugüne kadar köylüye yaranabildim mi sanki?.. Ne gezer?.. Yaptıklarımdan ötürü kadir kıymet bilip bana Çevreci diyecekleri yerde ısrarla, inatla Lodosçu demeyi sürdürürler. Ha, az kalsın unutuyordum. Ara sıra kumsalda elime geçen Eski Yunan, Roma, Bizans sikkelerini sattığımı, ticaretini yaptığımı ileri sürenler var ki, vallahi de günahımı alıyorlar. Bulduklarım öyle önemli, değerli şeyler olsa, kanun, nizam, devlet onları elimde bırakır mı hiç?

            Bakın görüyor musunuz, seçim diye başladık, nerelere geldik. Biz gene dönelim asıl konumuza. Bin altı yüz nüfusa karşılık bin yüz seçmeni var köyümüzün. Dört muhtar adayı katılıyor seçime. Hesapladık. Oyların beş yüzü bizim. Beş yüz oy seçilmemize yetiyor da artıyor bile.

            Sizi ayakta fazla tuttum, yordum galiba. Kusuruma bakmayın. Seçmenlerim de beni içeride bekler dururlar. Yemekli bir toplantımız var da... Yiyip içip köye yapacağımız hizmetlerden konuşacağız. Masraflar Kınalı Bahri ile benden. Hadi, kalın sağlıcakla!

            Köy yeri için epey uzun sayılabilecek bir zaman geçtikten sonra, Lodosçu Korkmaz ile köy meydanında yeniden karşılaştık. Dünyasından geçmiş, saç sakal koy vermiş, kendini bırakmış görünen Lodosçu'yu bu kez ben meyhaneye davet ettim. Önce kabul etmedi. Biraz üsteleyince direnci kırıldı, birlikte meyhaneye girdik.

            –    Eee, Lodosçu... Görüşmeyeli ne kadar zaman oldu? diye söze girdim.

            –    Seçimlerin üzerinden iki ay geçtiğine göre gerisini siz hesaplayın Beyim, dedi.       

            - Hesap dedin de aklıma geldi. Hani, hesabınıza göre beş yüz oy alacaktınız?

            - Evdeki hesap çarşıya uymadı. Beş yüz yerine iki yüz on dokuzda kaldık, seçimi kaybettik. Olan biteni hâlâ anlayabilmiş değilim. İçki masalarında yemin billah edip söz verenler, köye sizden başka hizmet edecek hiç kimse yok diyenler, sandıkta oylarını bizden esirgediler. Olur şey değil!.. İnsan olan sözünün arkasında durmaz mı? Yedikleri, içtikleri zehir zıkkım olsun. Yaptığım iyilikler gözlerine dizlerine dursun. Başka ne diyeyim?

            Lodosçu Korkmaz'ın son sözleri ağzından boğuk boğuk çıkmıştı. Gözleri iri iri açılmış, yüzü kıpkırmızı kesilmişti. Göğsü hızlı hızlı kalkıp iniyordu. Birkaç kere iç geçirdikten sonra,

            - Muhtarlık sevdasına Bahri'nin altı, benim iki milyarım gitti, dedi. Giden paraya değil de en yakınlarımın bana attığı kazığa üzülmekten günlerce kendime gelemedim. Düşünebiliyor musunuz, oğlum satılmış, kardeşim satılmış, yeğenim satılmış...       Şu karşıda oturan adam halamın oğludur. Adı, Gürbüz. Ana babasını küçük yaşta kaybedince elime kaldı. Kol kanat gerdim ona. Baktım, büyüttüm, iş güç sahibi ettim, ellerimle evlendirdim... Halamın oğlunu da satın almışlar. Bütün emeklerim Gürbüz'e de haram olsun.          

            Bizim sünepe damat bile oyunu bize vermemiş. Yazık, kızım iyi bir seçim yapamamış. Bula bula dönek, kaypak, görgüsüz, güvenilmez bir koca bulmuş kendine. Bana bu kalleşliği yapanlara karşı sessiz kalacak değildim elbet. Hepsini bir araya topladım. Yüzlerine karşı teker teker, “Sen de yanlış yaptın, sen de...” diye haykırdım. Kimsenin gıkı çıkmadı. Nasıl çıksın?.. Hangi yüzle? 

            Seçimden sonra Bahri tepeden tırnağa karalara büründü. Gözlüğü, gömleği, pantolonu, ayakkabısı... Tâ çorabına kadar her şeyi simsiyah. Saçlarını da siyaha boyuyor. Artık ona Kara Bahri diyorlar. Emlâkçilik gene eskisi gibi. Ayda yılda bir kere gelip uğruyorlar. Uğrayanlar da bari alıcı olsalar, sadece bakıcılar. Kara Bahri'nin geçimi nalbur dükkanından. İşler durgun olmasına durgun, ama dükkân bu. Akmasa da damlar. Bana da geçinmek için lodosçuluktan başka bir iş kalmadı. Bereket versin, Eski Yunan, Roma, Bizans sikkelerinden şöyle böyle ekmek paramız çıkıyor. Ama eğer seçimi kazansaydık...

            - Gene aynı konuya dönme Lodosçu, içmemize bakalım biz, diye lafını kestim.

            Çakırkeyf gülümsedi:

            - Haklısın Beyim, içmemize bakalım. Hadi şerefine!.. Oh, söylemesem çatlardım! Anlattım, kurtuldum.


Hikmet KURTER

 
Şiirakademisi ticari amaç gütmediği için ürünlere telif hakkı ödemez. Ürünlerin telif hakkı yazarına aittir.
5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası uyarınca, ürünler site yönetiminden ve yazarından izinsiz kullanılamaz.  
Bebek Giyim - Toptan Oyuncak - web tasarım
Şiir Akademisi - Ana Sayfa