Şiir akademisi logo
Şairler Şiirler menü Öyküler
Fakir Baykurt Öykü Yarışması - Sarıyer Belediyesi Fakir Baykurt Öykü Yarışması sonuçlandı - Tanpınar Şiir Yarışması’nda Sonuçlar Açıklandı - 9. Aşık Mahzuni Şerif Beste Yarışması başlıyor - Dicle Koğacıoğlu Makale Ödülü 2017 - Bornova Belediyesi Şiir Yarışması - GİO 2017 Roman Ödülü - Sunullah Arısoy 2017 Şiir Ödülü Hüseyin Atabaş’ın - Gençlerden Atatürk'e Mektup Yarışması - "Attila İlhan Edebiyat Ödülleri" başvuruları başladı -
Yazar: Hikmet KURTER
Öyküleri - Öykücünün Hayatı

YETER Kİ KİTAP OLSUN

            Bir pazartesi sabahıydı. Lapa lapa kar yağıyordu. Zayıf, kara kuru, yüzü çiçek bozuğu, damarları şakaklarından dışarı uğramış, burnu, kulakları soğuktan kırmızıya kesmiş altmış yaşlarında bir adam ne tepesine düşen karlara ne de yoldan geçen arabaların üzerine sıçrattığı zifosa aldırmadan kaldırımlarda biriken karların üstünden seke seke Kadıköy İskelesi'nden Moda'ya doğru yürüyordu. Uzunca bir palto giymişti. Pantolonunun paçaları çamur içindeydi.

            Gülman Volkan adındaki bu sıska, bu bir deri bir kemik adam devlet memurluğundan emekliydi.

            Gülman Volkan'ın önemli özelliklerinden birincisi hiç evlenmemiş oluşu, ikincisi ise kitaplara aşırı düşkünlüğüydü. O, bir kitap kurdundan çok, bir kitap hastasıydı. Böylelerine tam anlamıyla keçileri kaçırmış denemezdi. Ama yine de kitap hastalığı bir tür delilikti. Zararsız bir delilik. Olsa olsa insanın kesesine zarar veren bir takıntı.

            Sıradan insanlar için kitaplara dünyanın parasını vermek akıl kârı değildi. Ama Gülman Volkan sıradan değil, sıra dışı bir insandı.

            Aldığı emekli aylığıyla tek başına bile kıt kanaat, zar zor geçinebiliyorken, dişinden tırnağından arttırdığını, biriktirdiğini hiç gözünü kırpmadan olduğu gibi kitaplara yatırması, çoğu insanın ona zırdeli gözüyle bakmasına neden oluyordu.

            İşte bu aşırı meraktan Gülman Volkan her gün yollara düşer, sahaf dükkânlarını dolaşır, eski kitap arardı. Beğendiği bir kitaba rastlayınca da bir başka özelliği su yüzüne çıkardı. Kitap delisi, al takke ver külah çekişmeden, pazarlık yapmadan asla kitap satın almazdı. Bazen pazarlıkta kantarın topuzunu iyicene kaçırır, eski kitapçıları canlarından bezdirirdi.

            Eski kitapçı dükkânlarında saatlerce oturup söyleşirken okuduğu kitaplardan, ülkenin toplumsal, siyasal, ekonomik sorunlarından, sanattan, edebiyattan söz etse ya! Ne gezer?.. Hangi kitabı nerede bulmuş? Pazarlığa kaçtan başlamış, kaça düşürmüş? Öteki kitap meraklılarını nasıl atlatmış?.. Dilindekiler hep bunlardı.

            Satın aldığı kitapları okuduğu, okuduklarından bir nebze olsun bilgi sahibi olduğu da kuşkuluydu.

            Okumak için değil, yalnızca sahip olmak duygusu, güdüsü ile kitap peşinde koşan bu garip adamın bir de insanlara tepeden bakan, insanları küçümseyen halleri vardı ki, tam evlere şenlik!

            Onun bu davranışlarına kızan, içerleyen birkaç sahaf bir oldular, Gülman Volkan'a bir oyun oynamaya karar verdiler.

            Moda'da Bademaltı Sokağının ortalarına denk düşen bir yerde Arda Babacan'ın eski kitapçı dükkânı vardı.

            Sahaf dükkânının sahibi, seksen yaşlarında, kırmızı yüzlü, yaşına göre dinç gösteren emekli bir deniz subayı idi.

            Kitap düşkününe verilecek ders için hemen harekete geçen Arda Babacan, eski dergilerden kesip kırptığı bazı resim ve harfleri fotokopi yardımıyla bir kitap kapağı haline getirmiş, kapağın içine de kalınca bir kitap yerleştirmişti. Vitrinin tam ortasına oturttuğu bu uyduruk, düzmece kitabın üzerinde şu sözcükler okunuyordu. “Doktor Hulusi Ohri'nin Hatıratı. İttihat Terakki Cemiyeti İçinde Dönen Dolaplar. Tekirdağ. 1929”

            Kitap hastası, cuma günü akşam saatlerinde Galatasaray'daki eski kitapçıları dolaşırken kendisine oynanan oyuna katılan sahaflardan biri,

            -Gülman Bey, diye seslendi. Albayımda -sahaf esnafı arasında emekli deniz subayından böyle söz edilirdi- tam size göre bir kitap var. Adı pek bilinmeyen, perde gerisinde kalmış bir İttihatçı'nın anıları. Bin dokuz yüz yirmili yılların sonlarında Tekirdağ'da basılmış. İnanın, bu kitabı daha önce ben de görmedim. Bir bakın isterseniz.

            Gülman Volkan yarım ağız,

            -Ya, öyle mi?.. Yolum düşerse, uğrar bakarım, diye karşılık verdi.

            Galatasaraylı eski kitapçı,

-Albayım  tamam, balık oltaya takıldı, diye emekli deniz subayına haber uçurunca, Arda Babacan akşam dükkânı kapatırken vitrin ışığını açık bıraktı. Bunun anlamı, “Buralardayım, az sonra döneceğim.” idi.

            Kitap delisi, ertesi sabah erkenden insanın kuyruğunu donduran ayazda, Bakırköy'deki evinden kalktı Kadıköy'e geldi, Moda'daki eski kitapçı dükkânının kapısına dayandı. Galatasaray'daki sahafın sözünü ettiği kitabı vitrinin tam orta yerinde görünce yüzüne bir gülümseme yayıldı.

            İçinden de, “Vitrin ışığı yanıyor. İyi, demek ki buralarda. Bir tur atıp geleyim öyleyse.” diye geçirdi.

            Akşama kadar az yol tepmedi Kadıköy'de. Ama nafile, her önüne gelişinde kapalı buldu dükkânı.

            Emekli albay da oynadıkları oyun uğruna en çok iş yapabileceği, en çok müşterinin gelebileceği cumartesi gününde hiç açmadı işyerini.

            Kitap düşkünü en son akşam yedide uğradığı dükkânın yine kapalı olduğunu görünce evine yollandı. Kadıköy ile Bakırköy arası az yol da değildi hani.

            Gülman Volkan kitap olur da peşini bırakır mı? Yılar mı? Kolay kolay pes eder mi?.. Pazar günü ortalık buz keserken sabahın köründe Moda'daki eski kitapçı dükkânının önünde soluğu aldı, Dükkân gene kapalıydı. Zaten Arda Babacan pazar günleri çalışmazdı. Bunu bile bile yollara düşmekten kendini alamamıştı işte.  Bütün gün Kadıköy'de bir aşağı bir yukarı dolaşıp dükkânın kapısını aşındırmaktan bir kere daha hışırı çıktı kitap hastasının.

            Pazartesi sabahı kar yağmaya başladı.

            Arda Babacan erkenden işyerini açtı. Askerliğin verdiği bir alışkanlık, bir disiplinle hep erkenciydi, erken açardı dükkânını. İlk işi vitrindeki uyduruk, düzmece kitabı kaldırmak oldu.

            Kadıköy İskelesi'nden Moda'ya doğru yürürken Gülman Volkan'ın saçlarına düşen kar hızla eriyor, tepesinden buhar olup uçuyordu. Sahip olmak istediği kitaptan başka hiçbir şey düşünmüyordu.

            Bademaltı sokağına saptığı anda sarı tüylü bir kedi ayaklarına dolandı.

            -Sen çok mu üşüdün pisi pisi?.. Ha, çok mu üşüdün sen Sarman?  diye kedinin yanına çöktü, gıdısından sevdi.

            Emekli deniz subayının dükkânını açmasının üzerinden on dakika ya geçmiş ya geçmemişti ki eşikten içeri adımını attı.

            Arda Babacan buyur etti müşterisini. Birkaç hoşbeş cümlesinin ardından Gülman Volkan raflardaki kitapları karıştırmaya başladı, ama gözü, aklı fikri, bütün benliği vitrindeydi. Vitrine bakıyor, bakıyor, bir türlü “Doktor Hulusi Ohri'nin Hatıratı” gözüne ilişmiyordu.

            Emekli Albay, Nuh Nebi'den kalma koltuğuna kurulmuş önündeki kitabın sayfalarını çeviriyor, hiç oralı olmuyordu.

            Kitap delisi daha fazla dayanamadı. Vitrini göstererek,

            -Hani bir kitap vardı, şöyle kalınca. Kapağında da, “Doktor Hulusi Ohri'nin Hatıratı” yazıyordu. Nerede o kitap? dedi.

            Eski kitapçı umursamaz bir tavırla,

            -Evet, vardı? dedi.

            -Ne oldu o kitaba?

            -Satıldı.

            Gülman Volkan adeta inlercesine,

            -Ne?.. Satıldı mı? dedikten sonra kendini toparladı. Kızgınlıkla,

            -Bunu bana nasıl yaptınız Arda Bey? diye sordu

            Arda Babacan gözlüklerinin üstünden bakarak,

            -Neyi sana nasıl yaptım? dedi.

            -O kitabı benim alacağımı bildiğiniz halde, satmışsınız.

            -Nerden bileyim senin alacağını? Ben tüccarım beyim. Alır satarım. Önce gelen kazanır.

            Kitap düşkününün heyecandan, üzüntüden ağzı dili kurumuştu. Boğuk, hırıltılı bir sesle,

            -O kitap için iki gün boyunca dükkanına taşınıp durduğumu biliyor musun sen? diyebildi. Kısa bir sessizliğin ardından içini çekerek, Peki, ne zaman satıldı? dedi.

            -Az önce. Tam kapıyı açmıştım ki bir müşteri geldi. “Bu kaça?” diye fiyatını sordu. Sonra hiç pazarlıksız aldı gitti kitabı.

            Gülman Volkan'ın diyecekleri boğazına düğümlenmişti. Daha fazla konuşamadı, kendini dışarı attı.

            Şimdi geldiğinin tam tersi yönde güçlükle yürüyebiliyor, arada bir ayağı kayıyor, düşer gibi oluyordu. Saçlarına düşen kar taneciklerinden üşüdüğünü, ürperdiğini hissediyordu artık. Üzerine çamur sıçratan arabaların arkasından elini kolunu sallayarak ağza alınmayacak küfürler ediyordu.

            Yoldan geçerken gene ayaklarına dolanan Sarman'a,

           -Defol başımdan pis kedi! diye öyle okkalı bir tekme savurdu ki, zavallı kedicik tâ caddenin ortasını boyladı.

            Kitap hastası, Kadıköy İskelesi'ne doğru ağır aksak yürürken gözden kayboldu.


Hikmet KURTER

 
Şiirakademisi ticari amaç gütmediği için ürünlere telif hakkı ödemez. Ürünlerin telif hakkı yazarına aittir.
5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası uyarınca, ürünler site yönetiminden ve yazarından izinsiz kullanılamaz.  
Bebek Giyim - Toptan Oyuncak - web tasarım
Şiir Akademisi - Ana Sayfa