Eylül 2009 Ayın Şiiri
SIKINTINAME
şuh avazınla gelen gülsedadır bu sıkıntı
yalnız esnayı hatırlayan deli gözleriyle
açmaya izdivaç bir çiçeğin yağmur şehveti
yağıyor gözlerimin kış ihtirasına
şimdi ne söylesen düş
ayrılıksa gerçeğin cüzzamlı teni
ağlama
aç bir çocuk rüyasıyla saklıyorum hüznümü gülüşünden
suç temrinleri yasalaşırken yazılıyor gelecek
geçmişin kalbiyle
ilk sözden önce başlıyor şer
merhametten önce kader
hasretten kelimelerle geçiyorum kendimden
şeb-i Yelda ayında
şimdi ne söylesen çocuk oluyorum
hasret yakmasın diye düşlerimi
her dilde göçü anlatan yüzüne
ram sesimle masal oluyorum
eski bir rüya çok eski bir sıkıntı demek çünkü
utancımıza vurulurken eski sözlerden bir giyotin
kalbim tüm uzaklıklarımın çocukluğu bir şehir
ağlama
kimse ağlarken yalan söyleyemez
affederken
....
şuh avazınla gelen gülsedadır bu sıkıntı
yüzüm kor bir meydan.
ömür ÖTER..
***
Dikkate değer şiirler: (Yazar adına göre abece'sel dizilim)
ARAF
Gökyüzü nefti; ellerinden önce
Ellerin naif, ellerin mahrem…
Bir şiir gözlerin; şavkıyor şarabıma
Karanlık dağılırken, her gidenin aklında bir parça sen: siren sesleri
Adın dilimin ucunda yeni dillere doğuyor yeniden ve yeniden
Çoğalıyorsun…
Öteki benden oluyor, ben ötekinden
Her bayram bir çocuğun avucunda avuçların
Büyüyorsun…
Evvelin el değmeden süzülüyor masumiyetten
İki sencileyin arasında
Araf gibi; senden bir önce, ellerin
Bazı zehir, bazı dem…
Aslı ÖZPOLAT
***
Fabrika
bu tepeler ve rüzgar
bu yola yorgun kuşlar ekleyen fırça
bu dönüp duran, bu hiç bitmeyen vardiya
kaldırılmış durakta
seferi olmayan bir otobüsü beklemektir
kalbim;
bulanık suya düşmüş bir palet
okunmayan renkler ve sis
yakasında ilacı icat edilmemiş bir kir
aşk öldü, sevgi ağır hasta
ömür;
düğün öncesi temizlikçiye verilmiş
bir gelinlik gibidir
gölgeleri uzar, sahipleri yeraltlarında
dinleniyor kardeşlik kurşun fabrikasında
verilen çay molasında
uyur elleri tuşa basanlar güz bahçesinde
kuşlar göçtü, güller soldu
bahçıvan lokavt esintili bir grevdedir
beyin fabrikam ve ruh atölyelerimde
işsizlik
patron sonsuz bir tatilde
hem bir aradayız, hem değil
Hakan Hakkı Cankatan
***
Kayıp Güz Düşleri
eylül bulutu içer, sıcak beyaz tenini
açar narenciye gözesinde dalların
tokmaklı kapılar önünde hazan iklimler
biriktir yapraklarını, elvan tomurcukların döl tutar
kar yağdırır, kül rengi dudaklarından inciler
gecede kurulur, mili kaymış sulusepken düşlerin
oğul vermez çıplaklığı, koynuna dost toprağın
süt kokar, iksiri damıtılmış melez zaman
yürür, susuz çöl arklarında dolu fıçılar
hapseder sevda mahzeninde, deli akan kanları
harmanında devleşir, yoğrulduğum yalnızlık
çare olmaz sarmalayışın, karganın ağzındayken ceviz
ezberim bozulur, aklımda yol alırken gördüklerim
kararır toprakta baharın, ağlayarak kükre yüzüme
çek içine yalancı ayazları, zemheri burada değil
hey gözüm güz mevsimi sanrıları biriktirme başıma
sorgusuz saplanır yüreğime, aşkın kör temreni
tane vermeyen darı kadar, aldatmadım ki seni
nasıl olsa gözlerimi öper ay, mehtabında serinlerken rüzgar
yeller kayıp değirmenlerimi, dönerek beynimde kırk y â r.
İlkay Coşkun
***
İSTANBULDA BİR FAHİŞENİN ŞARKISI ÇALINIRKEN
çocukluk betonları arasında bir kabadayıyım ben
adım murat
soyadım yelveren
eskiden beri duvarlarda iki ölüm var benim için
birincisi kederlerimin kurşun değmez ayetleridir ekmeğini kaybedenler için
ikincisi kuşların ağladığıdır
çocukluk betonları arasında bir kabadayıyım ben
uzak şarkılardan sonradır benim aynalara bakışım
ve silahımın ıslığıyım
çocukluk betonları arasında bir kabadayıyım ben
asla incitmedim gözlerimi
ilker gören
2009 mersin
|