Şiir akademisi logo
Şairler Şiirler menü Öyküler
Fakir Baykurt Öykü Yarışması - Sarıyer Belediyesi Fakir Baykurt Öykü Yarışması sonuçlandı - Tanpınar Şiir Yarışması’nda Sonuçlar Açıklandı - 9. Aşık Mahzuni Şerif Beste Yarışması başlıyor - Dicle Koğacıoğlu Makale Ödülü 2017 - Bornova Belediyesi Şiir Yarışması - GİO 2017 Roman Ödülü - Sunullah Arısoy 2017 Şiir Ödülü Hüseyin Atabaş’ın - Gençlerden Atatürk'e Mektup Yarışması - "Attila İlhan Edebiyat Ödülleri" başvuruları başladı -

Ayın Şiiri Yarışması » Haziran 2009 Ayın Şiiri

 


Haziran 2009 Ayın Şiiri

 

ÜÇ MİNARELİ ÇARŞAMBA

Üç minareli çarşamba benim adım
Alnımın ortasından çekilir tetik
Gölge bende biter
Namlunun ucunda güneş
Tepelerin düze indiği yerdeyim

Ortanca harfi yeşil adımın
Akışında ırmak gizli
Ucunda kara
Ucunda deniz

Sekiz köşe çarşamba benim adım
Topuğum yuvarlanır
Paça dar, hava darlanır
Hafta ortası
Günlerden vurgun ayı

Sel aldı benim adımı
Kurşun atarım ırmağa
Söğüdün yaprağı delinir
Ötümsüz kuşun hayrına
İki kurşun da meteliğe

Üç minareli çarşamba benim adım
Biri vurgun,
öteki selden
Üçüncüsü senin bildiğin ecelden
Hafta ortası bugün
Sela vakti
Bak bakalım hangi minareden

Murat KARACAN

 

Dikkate değer şiirler: (Yazar adına göre abece'sel dizilim)

 

ÇÜNKÜ BAHAR

Hani usun,
ters bir yer çekimidir;
kımıl kımıl bir alın
fenerin yazgısı.
Hani gerçek su hep
gözde toplanır,
acının, yeryüzünde
kalmaz izi.

Çünkü ayıran ulusları
-dilsiz kesilmen gerek-
bir asadır.

Çünkü hükmüne mecbur el.

Çünkü ayıran renkleri;
topraktan da ana
bir kraldır.

Çünkü birleştiren denizleri,
kostümünü yamayan bir terzidir.

Çünkü sivilcelendiren yüzünü, dağlarla,
kar çocuklar doğurtan bir ebedir.

Çünkü uzay solucanları betimleyen, akarsularla
evinde yıldızları ağırlayan bir sahiptir.

Çünkü kumları ibretlik gösteren, çöllerle,
tabanları paramparça ayakları öpen bir şairdir.

Çünkü iki renk icat edilmiştir, zıt.
Erkek, gündüz gibi ortada olmuştur,
kadın gece gibi ıssız.

Çünkü yıkılmıştır mevcut devinim, kentlerle
çağına yeni bir akım getiren ressamın ellerinde.

Çünkü bulgulayan, ruhları,
tayfasız dolaşan bir kâşiftir.

Hani usun,
kuvvetini yerden alan
düz bir nehirdir;
uyuyan.
Hani şair
uyandırır
o nehri,
baharından kıskanan.


Çünkü şairler terk etmek isteyecekler bu dünyayı,
Gün bitsin, zaman dursun, yarın olsun’u…
Terk edecekler, Tanrı’nın eteklerinden topladıkları,
avuçlarında parlattıkları meyvaları,
ölecekler de!
Sayıklayarak, şiirlerinde eskittikleri baharları.
Bahar, yazarın dünyasında, şairin ülkesidir.

Aysel ÇÖLLER


***


YAŞADIKLARIMIZ

yıllar geçti sen
yüreğime bir vişne çekirdeği ekmişsin
küçük, ince, kayıp, yıkıcı ekşi
ıslak, kırmızı, ağır, koyu
soğuk bereketi kuyu sularının
ve o dayanılmaz lekesi dilimizde
ömrümüzün en deli damarlarının

yıllar değiştirmedi seni
hep aynı yeri deldi iğnesi
nefesime dokunan esmer, deli
çukur kokusu boynunun

sesin senin, tahıl, çoğul, buluttu hep sesin
neler geçirse de o uzak bordosu
gözlerindeki kahverenginin

seni günler değiştirdi
haftalar ve hafta sonları
yollar ve yolculuklar
duraklar ve duruşlar
ayrık otları ayrılıkların

yıllar geçti ben
göğsümdeki dikiş makinesiyle
hep aynı yelkeni sayıkladım
dilimde bir vişne tadı yalancı
cüzdanımda bakmadığım bir vesikalık sakladım

açıldım güvertesinde ünvansız yılların
aynı düşten ayrı yollara
yaşadıklarımız
mavi, çizgisiz, ve yangın

Doğuş Alev AKA


***


HER ŞEY KALDI

Ebabil kuşları, ağızları taş
ikindi kırbaçları, sökülesi bir yanımın,
asfalt kokusu çocukluğumun, çalınan bisikletim,
fil sürüsü inkarlarıma yürüyen.

Yoksa çekip gitmeli miyim buralardan.
Ben bir çöküntü alacaklıyım kabe’den.

Çingeneler, tanrı unutkanları
ayağı topal, yarım aksak asalarıyla,
bir halta benzemeyen hayat.

Belki de sen çekip gitmelisin buralardan.

Beni sakla ebutalip, kuytula beni
görmemeli hiçbir şekerci çırağı,
mendireğimde yazılı sevda adlarını.
Yüzümü şu kızgın doğu yaktı.

Acı; kimseler gidemedi buralardan.
Her şey ayn’alarda kaldı. .ıdlak adrala’nya yeş reH

Emrah YOLCU


***


ESKİ TASIN SUYUYLA

Kalbimdeki sızısın
Ne çok dize ölülerinde karşılaştığım
Bütün aynalarda suretim
Şiirdeki mısram
Her durakta bekleyenim
Her gittiğimde arkamda
Kalbimin tam üstünde
Dokunmaya acıtan
Her sevişimde kanatan
Ucu tam yüreğime batan gül(üşü)sün

Sabahların seyri uzun bir divan
Fuzuli’de her güne kızılsın
Kim ellerine sarılsa tüyden bir göz
Kelemle biçilmiş bir ayet gibi
Ne çok sokak sokak gezdiğim
Arabesk-i Turguie padişahlar konağında
Ş’ir-i Kadimimsin

Ş’irona gözlerin ayetten
Bağı talandır o bağbanın
Dibinden servi yeşermezse
Her bahçenin gül-i nesrini
İklimler koparır Avaşın’da
Zend-i Avesta kısa hikâyeler
Divan-ı Bâki’nin

Gönlümden koparamadığım
Sabahların seyri uzun
Bir deste gül-i nesrin
Her öptüğümde öldürenim
Bir tek dizeden ibaret
Ş’ir-i Kadimimsin

Faysal APAK


***


Aynı Elbise

aynı ipte kuruyor elbisemiz
yaka sende, astar bende günlerimizin
yıpranmış yakamızda birikmiş terler
farkında olmadan tendir birbirimize

aynı makinada yıkanıyor kirlilerimiz
uzadıkça eteklerimizde birden ziller
gizli bir dövüşte solmuş renklerimiz
farkında olmadan eskir düşlerimiz de

aynı kazandan taşıyor göstergelerimiz
üzülüyor belki anlam yittiğine
beden göğsünü çıkarıp atınca bizden
başka dolaplar gülüyor üşümelerimize

aynı elbiseyi giyiyoruz biz seninle
ütü izi olmazsa olmazı benlerimizin
kırışıyor oturdukça üstümüzde elbisesi
düğme sende, ilik bende gözlerimizin

aynı yerde pot veriyor dikişlerimiz
biçime gelince kısalıyor mezüre
tarlasını unutmuş pamuklarımız
tanışmaz mı umut rengi karanfillerimizle

aynı elbiseyi dikiyor terzilerimiz
kırık bir iğne dolaşıyor her yerimizde
zaman, en eski mevsimi cebimizin
hüzündendir kanar durur kalbimiz de

Hakan Hakkı CANKATAN


***


TAŞ

Bir taş olsam yalnızlığında.
Ve sessizliği kursam kursağından geçmemiş tüm acılarına dünyanın.
Denize dökülmüş tuzlu bekleyişleri ağlatıp,
Batık bir hüzne bedenlense tozlarım.
Ve bir gün heykelin birinde görsen beni.
Yalnızlığını alsam bu dünyadan.
Ellerini çürütüp bedenine dönüşsem.
Bir taş olsam,
Ruhunu toprağa, bedenini de dünyaya bağışlayan.
Ama yinede bekleme gibi yanında duran.


Hayal DENİZKUŞU

 


***

KORİDOR


ellerimiz tütün kokuyor —ne güzel
dersin, bir deliliği haber gelmişiz
bekleyen ve benzeşen, bir—
koridorda.

ve etmeler yolunda, iyi; hangi beyaz
önlük: alabilirdi aklımızdan aşkı;
takılı tüm görüm-duyum, aletleriyle?

***
de yine, ele geçmez güzelliğimizle:

aynasından göğün içeri bir sızlık,
aynasından göğün içeri bir sızlık!


İbrahim AZAR
Haziran 2009, Tımar.

***


TERK-İ DİYAR

Nar ve yar
Açıldıkça tek tek
Kopan ve dağılan
Masalsı sürgünlerin
Tek başınalığında ki yara
Fırtına
Sen

Nar ve har
Körüğü kanlı zaman
Düğümlü karanlığa akan
Kanadı kırık simurg
Mavisini buldu
Terk-i diyar aradığım
Ben

Nar ve köz
Külün savrulan tarihi
Bin oluşa yolcu
Bir akıştan ummana yolu
Sen ve ben kimiz
İki yok
Biriz ikimiz.

Latif KÖYBAŞ

***


HÜZÜN RENGİ ŞAFAKLAR DİYARI

İstanbul
Hüzün rengi şafaklar diyarı
Ebruli gözyaşlarının ıslattığı
Efsununu kahkahalarına gizlemiş dağ
Tanrıçaların kıskanılan gölgesi
Acımasız gülücüklere saklanmış
Bekliyor gözlerinde
Hin bakışlarını gizleyerek
Şefkatinde acıtan yürekleri

İki yakanın
Kavuşamayan aşkı
Köprü geçişlerinin mahkumiyeti
Gecelerinde
Sinsiliklerin dolaştığı şehir
Baygın güzellerin koklaştığı
Kirine otantik kılıflar uyduran
İstanbul

Bitmeyen şarkıların nefesi
Peşrevlerin
Boğaziçinde yankılanan sesi
Gemi düdüklerinin ağlamaklı çığlığı
Sen
Balık ekmek tadında
Soğansı aşkların kıyısı
İstanbul

Altınları dökülmüş kent
Mavilerin kundakladığı beşikte
Galata'nın
İç çekilesi yalnızlığı
Tünel'in kendi halinde küflenmiş kokusu
Parlak gecelerinin
Aldatan sahteliğinde
Gelin kız utangaçlığına bürünmüş
Arka sokakların
İniltili sevişmelerine
Kaldırımlar şahit gözlerinde
İstanbul

Cağaloğlu'nun tıknefes yokuşu
Sultanahmet heybetinde
Soluğun kesildiği an
Saray sofralarının
acı şerbeti
Hisarlardan seyreden tarihin keşmekeşini
Ve Sessizliği seçen
Sen
İstanbul
Konuş artık
Vakit gelmedi mi

02.05.2009- İstanbul
S. İclal TİRYAKİ

***

Taş Mektubu

Bir çatıyı tırmanıyorum
Erik kurusu boynun beklerken geceyi
Sökük eteğimizle utanıp gökyüzüne

Biz çocukken de böyle oynardık
Boynumuza geçirip ipleri
Didiklerdik susamından seğiren geceyi

Üşürken nerden, ıslandık nereye
Bak ısındık bile demeye dilim varmıyor
Sevdiğim değilsin bundan böyle

Varoş ülkemin kiremidi koynun
İğnesiz annem gibi tepemden akıyor
Sürüyorum zillerimi apartman kireçlerine

Ben biraz da bana ait olsun isterim
Görünen mevsimden de öteye
Düz olsun ölçüsüz biraz da eğik

Sonuydu sen ki sen öpüşmemizi deviren ay
Yağdırdın tepemizden göğün cezvelerini
Ne yapacağız biz şimdi delik deşik söyle

Bırak beni ben dolanacağım perşembeye
İncir ağacından leşime düşenlerle
Avucuma doldurup doldurup taşları

Türker ÖZŞEKERLİ
Mayıs, 2009

Şiirakademisi ticari amaç gütmediği için ürünlere telif hakkı ödemez. Ürünlerin telif hakkı yazarına aittir.
5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası uyarınca, ürünler site yönetiminden ve yazarından izinsiz kullanılamaz.  
Bebek Giyim - Toptan Oyuncak - web tasarım
Şiir Akademisi - Ana Sayfa