Şiir akademisi logo
Şairler Şiirler menü Öyküler
Fakir Baykurt Öykü Yarışması - Sarıyer Belediyesi Fakir Baykurt Öykü Yarışması sonuçlandı - Tanpınar Şiir Yarışması’nda Sonuçlar Açıklandı - 9. Aşık Mahzuni Şerif Beste Yarışması başlıyor - Dicle Koğacıoğlu Makale Ödülü 2017 - Bornova Belediyesi Şiir Yarışması - GİO 2017 Roman Ödülü - Sunullah Arısoy 2017 Şiir Ödülü Hüseyin Atabaş’ın - Gençlerden Atatürk'e Mektup Yarışması - "Attila İlhan Edebiyat Ödülleri" başvuruları başladı -

Dünyada Şiir » GERARD DE NERVAL




Gerard DE NERVAL (1806-1855)

22 Mayıs 1808'de Paris'te doğdu. Gerçek adı Gérard Labrunie'dir. Babası, Napolyon'un ordusunda askeri doktor olan Nerval küçük yaşta annesini kaybetti. Valois bölgesinde amcasının yanında kaldı. Daha sonra Paris, Valois arasında bir çok gez gitti geldi. Üniversite yıllarda Theophile Gautier ve Alexander Dumas ile dost olur. Nerval'in şiirleri Romantik Deizm içerir; bu dönemde hayranları arasında Victor Hugo da bulunmaktadır. Uyuşturucu bağımlısı olan ve birkaç kez akıl hastanesinde yatan Nerval'in ömrü, düşlerle gerçek arasındaki zaman yolculuğunda geçti. En güzel yapıtlari olan, Ejderha Kızlar'daki sonelerini, Sylvie ve Aurelia adlı öykülerini tımarhanelerde yarı delilik, yarı trans halinde yazdı.

Dünya edebiyat tarihinin en önemli Şair, öykücü ve tiyatro yazarı Gerard de Nerval, El desdichado şiiriyle Sembolizmin, Ejderha Kızlar'da (Les Chimeres) yer alan ünlü soneleri ve Aurelia (Rüya ve Yaşam) adlı öyküsüyle Gerçeküstücülüğün öncülerinden sayıldı. Aynı zamanda gezgin olan şair birçok kez İstanbul'a da gelmiştir. Çok sayıda ülke gezdi, hiçbir şehirde yerleşik yaşam süremedi. Paris'de, Lüksemburg ve Hollanda'da da yaşadığı aşkları şiirlerine de yansımıştır.

İntihar eden Nerval'in Ölümüyle ilgili farklı görüşler, söylentiler vardır. Kimine göre evinin pencere demirlerine, kimine göre sokak lambasına kendini asmıştır. İntihar nedeni içinde farklı görüşler vardır. Bir görüşe göre; ilk aşkını, kocası ile beraber balkonda çocuklarıyla yemek yerken görmesi, başka görüşe göre de; ilk aşık olduğu kadını ailesi ile piknik yaparken görmesi sonucu yaşadığı bunalımdır. Gerçek olan, 47 yaşında, 26 Ocak 1855'de Pariste intihar ettiğidir.

Yapıtları:
Voyage en Orient - 1851 (Doğuya Seyahat) (Kahire ve Beyrut'a yaptığı geziler doğrultusunda yazılmıştır)
Les Nuits d'Octobre - 1852 (Ekim geceleri)
Sylvie - 1853 (Romantik edebiyat tarihinin en önemli eserlerinden biridir)
Les Filles du Feu - 1854 (Ateşin Kızları) (Küçük hikayelerden oluşmaktadır)
Aurelia - 1855 (Romantik edebiyat tarihinin en önemli eserlerinden biridir)
Promenades et Souvenirs - 1856 (Gezintiler ve hatıralar)
 

 

Şiirlerinden Örnekler:



FANTAZYA

Bir hava bilirim dünyalara değişmem
Bütün Rossini, Mozart, Weber sizin olsun
Çok eski bir hava, ağı, hazin, muhteşem
Yalnız ben duyarım onda ne varsa füsun

Ne zaman o havayı dinleyecek olsam
Ruhum gençleşiverir beden iki asır
On üçüncü Louis devridir vakit akşam
Batan günle sararmış bir yamaç uzanır

Camları kızıla çalan renklerle yanar
Tuğlalardan bir şato, köşeleri taştan
Etrafı çepeçevre bağlar, bahçeler, parklar
Bir dere akıyor çiçekler arasından

Kömür gözlü bir kumral en üst pencerede
Eskidir geçmiş zaman esvapları eski
Görmüşlüğüm var bu kadını! Ama nerde
Hatırlıyorum, başka bir hayatta belki

Çeviri: Cahit Sıtkı Tarancı


İLK SEVGİLİLER

Nerde bizi seven kızlar
Hepsi kara topraklarda
Daha şen daha gamsızlar
Daha güzel bir diyarda

Meleklerle beraberler
Mavi semanın dibinde
Meryem Ana'yı överler
Coşkun ilahilerinde

Sen ey bembeyaz nişanlı
Baharındaki bakire
Sararmış, garip sevdalı
Verip kendini kedere

Gözlerimizde bir derin
Ebediyet vardı gülen
Sönmüş ışıkları yerin
Yanın göklerde yeniden

Çeviri: Orhan Veli Kanık


DELFICA

Anımsar mısın DAPHNE, eski bir şarkı vardı,
Çınar, mersin ve defne dalları eteğinde,
Zeytinlerin, titreyen söğütlerin dibinde,
O sevda şarkısını söyleyip dururlardı?...

Anımsar mısın, büyük, loş bir TAPINAK vardı,
Ya o mağra? Ürkerdi gezginler girdiğinde,
Uyurdu yenik ejder tohumunu ininde
Limonlar dişlerinin izini taşırlardı.

Ağlayıp özlediğin o Tanrılar gelecek!
Zaman eski düzeni yeniden getirecek;
Toprak titriyor çünkü yalvaç'ın soluğunda...

Latin yüzlü bilici kadın uyusa bile
Constantin kemerinin gölgeli eteğinde
-Yerli yerinde her şey, yerli yerinde inan.


N'OLUR BIRAK BENİ

Küçük kız, güzel kız, yalvarırım sana;
N'olur bırak beni, bakma boşuna,
Yüreğini tazelerim diyorsun,
Yaralıyım, üzgünüm, acılıyım,
Gençliğini tüketmiş solgun alnım
Mutluluğa gülemez görmüyor musun ?

Vadilerimizde parlayan çiçeklerin
O soğuk nefeslerinde kış, yarın,
Açılmış bir bağrı buza kesince
Ölü yaprağa kim verebilir geri
Rüzgarın alıp götürdüğü kokuları?
Baygın parlaklığı kim verebilir!

Bir zamanlar dolup taşıyordum aşkla
Tatlı kız, niçin rastlayamadım sana,
Bilsen nasıl coşup kendimden geçerdim
Dünyalara değerdi bu gülüşün
Onun için neler vermezdim bir düşün.
Güzelliğinle beslenirdi günlerim.

Oysa şimdi küçük kız, bakışların
Fırtınaya tutulmuş tayfaların
Rüzgar dinse bile, yarılmış, kırık
Tekneleri sulara gömülürken
Umutsuz, çaresiz gözlerine dökülen
Parlak bir yıldızın ışığından farksız.

Küçük kız, gülze kız, yalvarırım sana;
N'olur bırak beni, bakma boşuna
Yüreğini tazelerim diyorsun:
Gençlikten yoksun şu solgun alnımda
Hüzün seviyi de, mutluluğu da
Çoktan sürgün etmiş, görmüyor musun ?


LUXEMBOURG PARKINDA

Genç kız yanımda sekerek,
Kuş gibi şakrak ve canlı
Geçti, elinde bir çiçek,
Dilinde yeni bir şarkı.

Yalnızca oydu belki de
Gönlü gönlümü yansıtan
Gelip de derin geceme
Bir bakışla ışık tutan!

Ne fayda, - gençliğim uçtu...
Elveda tatlı ışığa, -
Kokuya, genç kıza, uyuma...
Mutluluk geçiyordu, - kaçtı!


NİSAN

Güzel günlerin işte ilk sesi
Toz, mavi gök ve ışık huzmesi,
Al al duvarlar, uzun akşamlar,
Henüz yeşil yok; kızıla çalan
Bin akis, süzülüp yapraklardan
Dalları, ağaçları süslüyor!

Beni bu hava perişan eder,
- Yağmurlu günlergelir ve gider,
Belirip usulca bir tablodan,
Yemyeşil ve gülpembe ilkbahar,
Körpe, bir orman gerisi kadar
Açılıp gülerek çıkar sudan.

Çeviren: Erdoğan Alkan


ANTEROS

Boynun esnek ve uysal, peki bu dik baş nedir
Yüreğinde bunca kin neden? diyorsun bana;
Attığı mızrakları atarım tanrılara
Çünkü kanım ve soyum öfkeli Antée'dendir.

Alnımdaki kızıllık dudağının yeridir,
Çünkü beni seçti o, yazgım bağlı Şeytana,
Bürünürüm Kabil'in zalim kızıllığına,
Habil gibi sapsarı kesilirim gün gelir!

Yehova! sonuncu da, senin dehana yenik,
Haykırdı cehennemler dibinden: "Ey zorbalık!"
Dedem Belus idi o, babam Dagon belki...

Cocyte'in sularına soktular beni üç kez,
Annem Amalecyte'i koruyup yapayalnız
Yeniden ekiyorum canavarın dişini.

Not:
Anteros: Ares ve Aphrodite'in oğlu. Sevdaya karşılık vermeyenleri cezalandırarak aşk kırgınlarının öcünü alır.
Antee: Toprağın oğlu olan dev. Gücünü toprağa değdiğinde kazanır. Bir kavgada Hercule'ü yendi.
Yehova: Tevratta tanrının adı.
Belus: Bir diğer adı Baal. Tevrata göre filistinlilerin tanrısı. Yahudilerin tanrısı Yehova'ya yenik düştü.
Dagon : Fenikelilerin doğurganlık tanrısı.
Cocyte : Cehennemlerin ırmağı.
Amelecyte : Bir filistin tanrıçası.
Yeniden ekiyorum canavarın dişini : Yunan mitine göre Jason'un yendiği canavarın dişlerini Cadmos ekti ve bu dişlerden devler doğdu

Şiirakademisi ticari amaç gütmediği için ürünlere telif hakkı ödemez. Ürünlerin telif hakkı yazarına aittir.
5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası uyarınca, ürünler site yönetiminden ve yazarından izinsiz kullanılamaz.  
Bebek Giyim - Toptan Oyuncak - web tasarım
Şiir Akademisi - Ana Sayfa