Şiir akademisi logo
Şairler Şiirler menü Öyküler
Fakir Baykurt Öykü Yarışması - Sarıyer Belediyesi Fakir Baykurt Öykü Yarışması sonuçlandı - Tanpınar Şiir Yarışması’nda Sonuçlar Açıklandı - 9. Aşık Mahzuni Şerif Beste Yarışması başlıyor - Dicle Koğacıoğlu Makale Ödülü 2017 - Bornova Belediyesi Şiir Yarışması - GİO 2017 Roman Ödülü - Sunullah Arısoy 2017 Şiir Ödülü Hüseyin Atabaş’ın - Gençlerden Atatürk'e Mektup Yarışması - "Attila İlhan Edebiyat Ödülleri" başvuruları başladı -

Kitap İnceleme - Tanıtım » Kuş Uçsa Gölge Kalır / G. AKIN




'bende bir gülten kaldı
hangi bağa diksem yabancı'

Kuş Uçsa Gölge KalırYarım yüzyılı aşkın şiirini, bir şiir tarihi gibi de, bir toplumsal tarih gibi de okumak mümkün. Şiir evrenini toplumsal, evrensel karmaşanın ve sınıfsal çatışmanın ortasında kurmuş bir şairden söz ediyoruz. Gülten Akın'dan...

Mahmut TEMİZYÜREK

Gülten Akın, yeni kitabı Kuş Uçsa Gölge Kalır’da, dünya hallerine dair yeni şiirsel deneyimlerini dillendiriyor. En son 2003 yılında Uzak Bir Kıyıda ile seslenmişti.

Öncesinde de Sessiz Arka Bahçeler’den, bir önce de... Her kitabı zamanın ruhunu anlamaya dair güçlü bir olanak oldu okurları için. Şair, kuşkusuz akıldan farklı bir araçla yapıyor dünyaya ilişkin bu büyük kavrayışı, giderek kimsenin dönüp bakmaya vakti olmadığı hassas bir araçla.

"bende bir Gülten kaldı
hangi bağa diksem yabancı."

diye bağlanıyor son şiiri, 'Gülten Akın'dan söz ediyor görünüyor; bu doğru, ama insanın içten içe inleyişini şiirin kuşatıcı gücüyle deneyimleyen bir şair var bu kitapta yine. İçinden geçtiği dünyada acı çeken ruhları duyabilir onu okuyan herkes. Şairin kendisi kadar öteki de var bu şiirde. 'Öteki'nin gerekçesi şu ezeli ahlakta:

"utanılacak bir şeymiş öyle diyor Camus
tek başına mutlu olmak
."

Gülten Akın'ın sesi bu kitabında daha pes bir perdeden, kederli bir yorgunluktan duyuluyor, öbür kitaplarından biraz daha farklı olarak. Önceki kitaplarda kederi apaçıktı ama daha tiz bir ses gelebiliyordu dizelerden bize.

"Çağın en karmaşık yerinde durduk
biri bizi yazsın, kendimiz değilse
kim yazacak
sustukça köreldi
kaba günü yonttuğumuz bıçak."

Değişmeyen şu; şairi güdüleyen bu ezeli motif, 1955'te de aynıydı...

Kadının çatışan evreni
Yarım yüzyılı aşkın şiirini, bir şiir tarihi gibi de, bir toplumsal tarih gibi de okumak mümkün. Şiir evrenini toplumsal, evrensel karmaşanın ve sınıfsal çatışmanın ortasında kurmuş bir şairden söz ediyoruz. Bu şairin şiir kimyasında kadının sesinin ayırıcı bir yeri var, bu sesi modern şiire getirenlerin de öncüsü bir kadının. Kadının evreninde çatışan ne varsa Gülten Akın'ın şiirinde o var oldu. Aşk olduğu kadar ayrılık, düzen, töreler, ahlak değerleri olduğu kadar isyan, anne olduğu kadar eros, insan olduğu kadar da doğa var oldu. ilk üç kitabı; Rüzgar Saati (1956), Kestim Kara Saçlarımı(1960), Sığda (1964), delişmen bir genç kızın dönemine göre hayli ileride bir varoluş sancısının dışavurumuydu; başka deyişle, yabancılaşmışlığını hissettiği bir dünyada sıkılgan bir gencin başkaldırısı. Bu başkaldırıdaki temiz dil, açık yürek, berrak nota, hem başlangıç için hem sonrası şiiri için büyük bir ivme oldu. Sesinin geniş bir alanı kuşatacağı baştan belliydi. Öyle de oldu; yalın, titiz, rastlantılardan uzak seçilmiş sözün, seçilmiş yaşamın şiiri, derin bir duyarlılıkla geniş bir toplumsal evreni kuşattı. Şairine benzedikçe şiiri, şiirine benzedi şairi. Yaratanın yaratılanı, yaratılanın yaratanı biçimlediği etkin bir süreçtir Gülten Akın'ın oluş serüveni.

Sonrasına ısrarla denediği geleneksel sesler asasında da hissedildi bu başlangıç özellikleri. Kırmızı Karanfil ile kendilik değerlerinin açıkça belirdiği, algı ve eylem alanını genişleten bir şair göründü. Düşüncesi ile davranışının birliği, yazdığı temalarla iç içe yaşamı, dönemindeki toplumsal rüzgarı perdesiz ve şemsiyesiz bir açıklık ve cömert bir yürekle göğüslemesi, şiirini biçimlendirdiği gibi zenginleştirdi de. İçtenlik ile titizlik, kesinlik ile incelik birbirini zorlamadan bütünleşiyordu şiirinde. Bu poetik tutumuna, Maraş'ın ve Ökkeş'in Destanı (1972), Ağıtlar ve Türküler(l976), Seyran Destanı (1979), 42 Günün Şiirleri (1986) ile halk edebiyatının olanaklarını katarak yeni bir düzey getirdi Türkçe şiire. Modern ve geleneksel şiirin birlikte akan yeni ve gür bir ırmağına dönüştü şiiri.

Dönemin ileriye atılmış aydın bireyinin de bir temsiliydi şiiri. Dahası, yalnız aydın olarak değil, anne olarak, 12 Eylül'de zindanda direnen, açlık grevinde ölüm pahasına zorbayla onur savaşına tutuşan gençlerden birinin annesi olarak da şair olmayı başardı. Zor deneyimlenen, altında ezilmemeden kalabilmenin kolay olmadığı bu rollerin hepsi de şiirine derin bir iz, koyu bir gölge, silinmez bir güç kattı. Deneyimlenmesi en zor acılan bile abartmadan, sözü incitmeden, akılcılaştırmadan şiire dönüştürmenin adı oldu Gülten Akın. Bedenleri fırtınalariçindeki annelerin içerdeki çocuklarına gönderdikleri 'dayan yavrum!' sesiyle birlikte, insanlara gönderdiği o tiz çığlığın ağıtı oldu şiiri. Elindeki şiirsel olanakları asla küçümsemedi. Kalmışsa ortak bilincimizde bir vicdanın sesi, o sesi çağırdı yeniden göreve: ilahilerdeki o yakarışı, inleyişi ve dalgın umudu çağırdı bir daha, yepyeni bir sesle. Aıjantin'den Balkanlar'a, Irak'tan Filistin'e, Afganistan'dan Afrika'ya dünyanın her yerinde acı çeken annelerin aynı dilli sesini çağırdı sesine. Daha önce bir kez daha vurgulama fırsatı bulduğum gibi, ülkemizde ne yazık ki pek az bilinen, gücü örtülen bir geleneğin, Türkiye'nin kurucu öğelerinden birinin, Bikıyan-ı Rum (Anadolu Bacılan) geleneğinin modern temsilcisiydi adeta. Bu gelenek meğer yok olmazmış asla, buna inandırdı bizi. Kuş Uçsa Gölge Kalır’sa, bu gelenek de kalmış ve Gülten Akın'da canlanmıştı. Destanlan, ağıtlan, ilahileri ve türküleri bu kimliğin şiirsel göstergeleri oldu. Şiiri diğerkamdı, ötekinin sesini kendi sesi kılmış bir şiirdi her zaman, son kitabında da olduğu gibi. Diğerkiim olmayı her fırsatta dillendirdi, yeni kitabında da şöyle diyor: Ötekini oku, derinde dipte duranı.

İncelikli bir dışavurum şiiri

Dünya ile yüzleşmesindeki entelektüel cesaret, dünya gerçeğiyle yetkin bir kavrayış düzeyinde çarpışması, kuşatıcılığı evrensel çapta bir yargı, önceki zevklerle çarpışarak ya da helalleşerek edinilmiş bir beğeni, her anlayışa kulak vererek bulunmuş bir anlayış şiirine dönüştürdü şiirini. Her sözcükte, her dizede içten içe yayılan, güçlü titreşimleri olan bir duyum şiiri buldu Gülten Akın. İçine doğduğu dünyaya karşı kararlı ama zarif bir isyan, kesin ama incelikli bir dışavurum şiiri oldu şiiri.

Sonraki yapıtlarında dışavurumdan çok içe dönüş vardır. Sevda Kalıcıdır, aynı annenin içlenmesidir örneğin, dünya ile çatışarak bir içlenme, kimseyi kırmamaya özenli bir kederleniştir. Kendi benliğine de acımasız bir kendilik vardır bu yenilerde. Sonuncusundan bir örnek:

"Gerçek acıyı tanıdım
yaraya değdim
bir cehennem taşıdım
omuzlarımda sanırdım
açtım gözümü ki dünya
cehennemden öte cehennem
utandım"
(Utanç).  

Kuş Uçsa Gölge Kalır’ın bütününde zamanın ruhuna dair örnek hemen her dizede var. Burada bazı başlıklan bile anmak, bu kanıya delildir: Utanç, Leke, Ağu, Körleşme gibi. Ama en somut delili şu dizelerde:

"dündü bir tüy verip bir kuş aldığın
-romanlar hep kötü bitiyor-
zaman
sordun sordun sordun kendine
bizden haçlılar mı geçtiler."

Kimi zaman hikmetli söze doğru gelişse de şiiri, 'Hikmet burcu' şu ya da bu oranda baştan beri şiirine içkin bir şairdir; aynca kalın bir söze gerek duymadan getirmiştir bu özelliğini, son şiirine kadar. Yaşantılar iyice ölçülüp tartılmıştır şiirlerinde, aslı gitse de gölgeleridir asıl işaretleri. Bu demek, çağrışımları, bastırılmışların başkalaşarak geri dönüşleri, kendini unutturmayan geçmişin izleri. Dramatik tonlu, bir derdi taşıyan, benliğin çatışmalarına açık yer veren gerilimli bir yapıdadır şiir; bu da şiirine bir dirilik kazandırmıştır. Sonra İşteYaşlandım, Sessiz Arka Bahçeler ve Uzak Bir Kıyıda kitaplarındaki şiirler, duyum şiiri olduğu kadar da biçim şiiridir. Daha girift, daha tasavvufi, daha çoğul anlamlı, daha içerlektir. 1955'ten bu yana, bütün şiir ve toplumsal yaşamlarının içinden cömertçe geçmiş, onlarla solmuş, onlarla dirilmiş, onları yeşertmiş, onlarla yeşermiştir. Ama şimdi soruyor şair:

"o günlerden bu günlere
siz neyi taşıdınız ben neyi taşıdım."

Gülten Akın, 'Türkçenin bir kazancı, bir şansı olmuştur" demek istiyorum ama bunu -bir kez daha- şöyle söylemeyi deneyeceğim: Dünyadaki yaygın dillerden birinde yazmış olsaydı, yeryüzünün her yerinde yankılanan dizelerin şairi olarak anılırdı, büyük olasılıkla. Böyle olmadı ama iyice yerIeştiği sılasına, Türkçeye güç verdi, enginlik getirdi. Ne kalır şairinin değerini bilmeyen ulusal efendilerden geriye, ne kalır bu büyük hakikate kapalı kayıp nesilden geleceğe, bilinmez, ama ne mutlu şairiyle övünen dillere...

KUŞ UÇSA GÖLGE KALIR Gülten Akın, Yapı Kredi Yayınları, 2007,44 sayfa, 3 YTL.

Şiir'le elli yıl

1933'te Yozgat'ta doğdu. 1955 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Avukatlık ve öğretmenlik yaptı. İnsan Hakları Derneği, Halkevleri, Dil Derneği gibi kitle örgütlerinde kurucu ve yönetici olarak çalıştı. İlk ürünleri 1951'de Son Haber gazetesinde yayımlandı. Şiirleri İngilizce, Almanca, Flamanca, Danca, İtalyanca, Bulgarca, Arapça, Lehçe, İspanyolca, Fransızca, İbranice gibi dillere çevrildi, çeşitli akademik çalışmalara konu oldu. 40'ı aşkın şiiri de bestelendi.l972'den bu yana Ankara'da yaşıyor. Uzun zamandır sadece şiirle uğraşıyor.

Yapıtları: ;
Rüzgar Saati (1956), Kestim Kara Saçlarımı (1960), Sığda (1964, TOK Şiir Ödülü), Kırmızı Karanfil (1971), Maraş'ın ve Ökkeş'in Destanı (1972, TRT Ödülü), Ağıtlar ve Türküler (1976, Yeditepe Şiir Armağanı), Seyran Destanı (1979), Seyran: Bütün Şiirleri (1982), İlahiler (1983), Sevda Kalıcıdır (1991, Halil Kocagöz Ödülü), İzlediğimiz Yollar (1991), Seyran: Toplu Şiirleri (Seyran: Bütün Şiirleri'nin genişletilmiş basımı, 1992; 1992 Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü), Sonra İşte Yaşlandım (1995), Toplu Şiirler: 1956-1991 (1996), Sessiz Arka Bahçeler (1998; 1999 Antalya Altın Portakal Şiir Ödülü), Toplu Şiirler i: 1956-1976 ve Toplu Şiirler II: 1979-1998 (Toplu Şiirler: 1956-1991'in son iki kitabın eklenmesiyle genişletilmiş basımı, 2000).;

Düzyazı:

Şiiri Düzde Kuşatmak (1983), 42 Gün (1986), Şiiri Düzde Kuşatmak ("Şiir Üzerine Notlar" bölümü çıkarılıp yeni yazı ve konuşmalar eklenerek yeni basım, 1996,2001), Şiir Üzerine Notlar (1996, 2002).

Oyun:
Toplu Oyunlar (1997l.

Bağlar

Solmamıştık daha çağla zamanlardı
siz ikiniz gelirdiniz küçük kızlar
birinizin iri mavi komik bakışları
öteki sessiz edilgen

mavi, taklidini yapardı dünyanın
dönülmez yerlerden Ulvi Uraz esintisi
abla kabuğum içine

sığdıramadığım neşe
müzik odasında kaçak dakikalar
pencerede diz boyu çayırla
arka bahçe

o günlerden bu günlere
siz neyi taşıdınız
ben neyi taşıdım?

vardı bir şeyler elbette
o zaman da vardı
ama Afgan şehirleri
masal olmamıştı daha
Iraklı çocuklar, anneleri...
Irak kül, Irak yıkıntı
Ortadoğu yara dünya

Şimdi gündüz sanki yokmuş
atlayıp geçiyor gökyüzü
geceler düş düş düş
yuvarlağın bir yerinde
durmadan büyüyen kara leke.
Leke haşindir, bakanı incitir
yaralar göreni

körlüğü yarattı ilkin
o yüzden medya

o günlerden bu günlere
siz neyi taşıdınız

ben neyi taşıdım?

Ziverbey. köşküne bitişik duran
bir evdi İstanbul
güllerle çığlıklar arasında
körmüşüm, kördüm ben o zaman
güneş dışımızdan geçip gidiyordu.

Sıcak yapı soğudu mu
ziyadesiyle soğur
ağız sımsıkı kapanır
göz artık göz değildir
o günlerden bu günlere
siz neyi taşıdınız
ben neyi taşıdım?
Çölden toz da yağdı
üstümüze sonunda
denizler çekildi, ırmaklar soldu
toprak çürüdü

siz neyi taşıdınız
ben neyi taşıdım?  
yaşlı bir şairin gösterdiği uçlar
kilise müziği, siren sesli küçük oğlan
kır menekşeleri, Halep asması
kavaklar, zeytinler, rüzgâr
hindiba toplayan çingene kızı
puhu kuşu
ağır taşlardan geçirilen su
henüz duruyorken...

bende bir gülten kaldı
hangi bağa diksem yabancı

RADİKAL KİTAP / SAYI 324

 

Şiirakademisi ticari amaç gütmediği için ürünlere telif hakkı ödemez. Ürünlerin telif hakkı yazarına aittir.
5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası uyarınca, ürünler site yönetiminden ve yazarından izinsiz kullanılamaz.  
Bebek Giyim - Toptan Oyuncak - web tasarım
Şiir Akademisi - Ana Sayfa