|
|||
---|---|---|---|
|
#41
|
|||
|
|||
![]() * kurşun kalem'den
__________________
... Şair dediğin nedir ki Şair sıska bir gavvas Gayb suyunda incisine uzanan |
#42
|
|||
|
|||
![]()
__________________
... Şair dediğin nedir ki Şair sıska bir gavvas Gayb suyunda incisine uzanan Konu ogün kaymak tarafından (10-02-2010 Saat 14:48 ) değiştirilmiştir. |
#43
|
|||
|
|||
![]()
__________________
... Şair dediğin nedir ki Şair sıska bir gavvas Gayb suyunda incisine uzanan Konu ogün kaymak tarafından (04-03-2010 Saat 07:16 ) değiştirilmiştir. |
#44
|
|||
|
|||
![]() * kurşun kalem'den
__________________
... Şair dediğin nedir ki Şair sıska bir gavvas Gayb suyunda incisine uzanan |
#45
|
|||
|
|||
![]() Fi Tarih*
__________________
... Şair dediğin nedir ki Şair sıska bir gavvas Gayb suyunda incisine uzanan Konu ogün kaymak tarafından (10-05-2010 Saat 21:17 ) değiştirilmiştir. |
#46
|
|||
|
|||
![]() Amacımız Aşk mı? * Ogün Kaymak * Niçin şiirle uğraşırsınız? Sizi şiire çeken nedir? Beni şiire çeken en önemli etken, şiirin çokgen yapısıdır mesela. Her okuyuşta benliğimi farklı bir düş dünyasına devşirmesi, sezgilerimin şiirle ağarması, imgenin dayanılmaz ağırlığını göğsümde hissetmek bu çokgen geometrinin belli başlı köşelerini oluşturur. Dünyayı, dünyanın dışından bakarak algılamaktır şiirin okuruna getirdiği; gerçeği, gerçekliğin uzağından. Bir eğriden doğruları üretebilir böylece insan. Tuzdan kayayı çoğaltmak gibidir, geleceğin heykelciklerini yontmaktır belki de şiirle edindiğimiz deneyim. Tersinden bakalım bir kere de: Neden şiire uzaksınız? Bu soruların yanıtını ararken şiir de okuyabilirsiniz, şiir olamadığı halde şiirim diye kendini ortaya atanı da. Önümdeki kitabın yazarı şiirin neyliği üzerine günümüz ve günümüze yakın zamanda en çok kalemini terletmiş şiir-adamlarının başında geliyor. Bu nedenle rahatım ve kendimi şiire bırakabilirim. ‘’… Çocukların gülüşünde başlayan ayaklanma / o tohum, şimdi toplumun doğurduğu.’’ Toplumsal dönüşümün nerede başlarsa, taşların yerli yerine oturacağını ancak bu şiirsel dille – kısa ve vurgulu – tanımlayabilirsiniz. Buradan bakınca ilk çözümleme şöyledir: Veysel Çolak’ın tüm mısra dizimleri; birer paragraf, mantık ve örgüsünü barındırıyor içinde. ‘’… bir kavgası olmalı bu bedensel varlığın.’’ Kitap adı seçmek hepimizin zaman zaman en zorlu saatlerini işgal edebiliyor. Okura kitaptaki imgesel, biçimsel ve anlamsal bütünlüğünüzü kısa ve kült sözcüklerle hissettirmelisiniz. Zor iştir. Amacımız Aşk kabul edelim ki çarpıcı bir kitap adıdır. Rafta gören okur şöyle bir eline alır yoklar mutlaka ( sahi, raftan kitap satın almayalı uzun zaman oldu mu hepimizin? Sanal reyonlar, sipariş formuna tıkla, vs… ). Neyse, bir şiiri, aşk şiiri olması muhtemel bir lirizmi bu dizeyle sonlandırmak damıtılmış bir politik duruşu olduğu kadar, durulanmış bir poetik açılanmayı da gerektirir. Bir sloganı çevresine tükürüğünü saçmadan ‘’duru’’ bir lirizmle, sözcükleri şiir değirmeninde öğüterek, yumuşatıp ekmekleştirerek sunuyor tinsel soframıza Veysel Çolak. Ki, toplumsal kavganın ve kaygının kapısını da aralıyor; bireysel olana, aşk’a. Nedir ‘’Amacımız Aşk’’? Dikine genişleyen bir geçittir bu kısa cümle. Çünkü gelecek aşk’la kurulur. Çünkü iyilik’e aşk’la varılır. Kötülükler yumağı, para tanrı, sivri dişli zindanları tiranların; ancak aşk’la kotasında eritilip atılır geleceğin çöp sepetine. Kedinin de, hançerin de farklı şiir ve dizelerde, değişken imgeleri oluşturmakta kullanıldığı bir şiir kitabı Amacımız Aşk. Bunun ederi şudur: Veysel Çolak çevresine dayanarak kurar yazısını. Evindeki, günündeki, sokağındaki nesnelere, katı gerçekliğe yaslanmak. Ve şair ancak o buz gibi nesnellikten çekip çıkarır şiirin yumuşak sesli çoğulluğunu. Düşünü uykusunun önünde kuran şairdir Veysel Çolak Bu durumda okuru onu asla yalnız bırakamaz; şair, şiir, okurun çoğaltıcı üçgeninde. Şiirini çalıştığı ortamın kokusu sinmiştir yazısına. O masada çalışmıştır, o nefeste buluşmuştur seslerin yoğunluğuyla. Ne kadar puslansa, o kadar açıktır. Ne denli gizlense, o denli ışıldar. Şiirini gecenin koynundan kotarırken dipdiri bir yorgunluğa erer. Şiiri ter içinde kalmıştır ki bu bir bilgenin elinde olmadan vardığı ermişliktir. O zaman eline aldığı yapay gül, yaprağını kıpırdatır; masasına koyduğu bardak kumsalları karşılar. ‘’…Bütün yanıtlarımın sorusu sensin.’’ Şiiri felsefeyle beslemek. Şiirini tarihle sulamak. Şiirin ışığını ve gövdesini coğrafyasının kuz’unda saklayabilmek. Şairin modern çağlara dair sorumluluğu, hayatından daha ağır çeker. Bu ağırlığı da, darasını da izleyebiliyorum Veysel Çolak şiirinde. ‘’ Bu dünyaya dudağını öptürme / saatleri kır, bitsin o kurmaca yaşamak / aslolan toprağın dişiliği…’’ Bu bir şiir türü değil! Çünkü bu şiir ne itaatkâr, ne de itaate davetkâr. Bu ve buna benzer cümleleri kuran ‘dil sahibi’ ya şiirden bihaber, ya hayattan bihaber, ya da şair veya şiir-eleştirmeni kisvesi altında içindeki ejderhayı besliyor. Biliriz ki ejderhalar gerçek değildir. Çocukların ve çocuk kalan büyüklerin korkularında, kötülük anlarında yaşarlar sadece. Oysa Veysel Çolak haber ve emir kipini bilinçle kullanıyor şiirinde. Modern şiirin önermeler atlasını da örebiliyor böylelikle. Bu öğeleri şiirine taşıyan tüm şiir emekleri gibi davranıyor. Bu ne bir itaattir, ne de diretme. Bu bir tür soluk alıp veriştir. Sert bir kayaç olma umududur, çürümenin karşısında. Bir Tutku’dur bu! Evet, Tutku bir aşk ve direnç şiiridir. İyidir. ‘’… bir kadın, keskisi aşktan / toplumu yonta yonta kendine kıyı…’’, ‘’…kalmadı kandan başka mürekkep / atıldığı ateşi söndüren kitap…’’ Böylece daha iyi anlayabiliriz şairin Tutku’yu kendi seçkilerinden oluşan şiir yıllığına neden kattığını. Amacımız Aşk, çoğu 2009 imzalı 32 şiirden mürekkep. Bu aynı zamanda şu anlama gelebilir. ( elbette kişisel düşüncem bu zaman diliminde Veysel Çolak’ın kitaba giremeyecek nitelikte şiiri yok denecek azlıktadır ) Yılda 30 şiir çalışmak, bir şiiri ortalama 10 gün çalışmak demektir. Yine matematiği çalıştırırsak; her 3 dizeye 1 gün, her dizeye 8 saat ayırmak anlamına da gelebilir. Özellikle genç şair ve şiir okurları, bu tür damıtılmış ürünleri ellerine aldıklarında, bu anlamı göz ardı etmeksizin tartmalıdırlar da. Bunla da kalmayıp, bu ilkeyi kendi şiir deneyimlerine ve hayatlarına taşımalıdırlar. Amacımız gerçekten aşksa, şiire dönelim tekrar: ‘’ …kalbi ağır ve yaşlanmış akşamlar…’’, ‘’…giderken yanında götürdüğü son gece ve çalışkan karanlık…’’, ‘’… fiyakalı bir yığın yalan…’’ gibi yoğun imgeleri okuyucuyu yormadan şiire yedirmek bir ustalık talimidir. Veysel Çolak’ın bunu kolay kotarmasının altında yatan en önemli unsur seslere olan bağlılığı, şiiri bilgi düzeyinde ele alışı, sözlükçülüğü, araştırıcılığı ve çalışkanlığı olsa gerek diye düşünürüm. İlk dize ne kadar önemliyse Veysel Çolak şiirinde son dize de o ölçektedir: ‘’Öldürür bütün yalnızlıkları şimdi karnını anımsamak.’’ ‘’Postacıları da yok artık, yüzleri park yalnızlığı’’ derken, Edip Cansever’i incecik ansıtmak, ona duyulan saygının üst göstergesi değil de nedir? Ustalarımızla yeşertiriz varlığımızı, onlara yükleriz yalnızlığımızı ve onlara böleriz sonralarında yaşamışlığımızı. Nefesimizde yaşarlar, şiir başka neye yarar ki? Veysel Çolak şiiri, derdi olan bir şiir. Ve derdini okuruna dolambaçsız bir görsellikle iletebiliyor, hissettirebiliyor. Veysel Çolak şiirin adamakıllı ağrıları var. Okudukça bizim de ağrılarımız – varsa –artıyor. Ya hayatı boyunca başı ağrımamış şanslı insanlar? Onlar yakınımızda durmasınlar! Yönü apaçık bellidir şairin: Bu tarih beni anlatmaz, kalsın / kalbim, ben sana inanıyorum. Bununla da kalmıyor şair; ‘’…ama yüzün hâlâ gürleyen orman’’ ile umudu, ‘’omuzlarında, kanatlarıyla ölümü silen o kuş’’ ile teslim olmayışın temsilini, ‘’…el yazımı tamamla’’ ile paylaşımcılığı temsil ediyor. Bütün şairlerin boyunlarının adanmışlığından söz açarak da gün şairlerine duruş, etik, sorumluluk dersini veriyor, kısaca. Bunca üretkenliğiyle şairliğin, iki saf seçeneği vardır: kendini tekrarlamak ya da kendini sürdürmek. Birincisi kolay ve değersiz, ikincisi zorlu ama biriciktir. Veysel Çolak şiiri ‘’…kuytuda bir saat / ne zaman durduğu unutulmuş…’’ *Eliz'den
__________________
... Şair dediğin nedir ki Şair sıska bir gavvas Gayb suyunda incisine uzanan |
#47
|
|||
|
|||
![]() Günübirlik
I. Ağacın arkasındaydı. Biraz sonra da, ağacın arkası kalır zaman. Vardığında köpüklüydü, azcık beyazdı. Yan komşunun duvarına tırmandı. Geçip gitti diyordum ki; masamda, karşımdaydı. Manzarayı düzenledik iki yanından. Çekiştirdik, boyadık, biraz toz attık. Okşadık onu avuçlarından. Kader çizgileri oradan izlenebilir: Bir çeşmeyle bir taraktan daha ne beklenir ki? Yüksek sessizliğimizden bir bulut aktı. Ağaçlara hükmediyor olduğu yerden. Ses veriyor dallarına, sonra gövdesi. Köklerinde bir harf var, çağlar eskisi. Gölgelere, ışığın o yapışkan, tumturaklı lezzetine. Dalgalanmış sevgilerin akışkanlıklarıyla geçiyor zaman. Kuraldır diyoruz, karar veriyoruz. Mutsuzluğu asıyor o, umudun uzun yüzüne. Renkler ve esen yelle suskunlaşan bir hayat. Çok s/esli, çok durağan. II. Kapıyı tıklattı ve başladı, hayatımdan geçmeye. Sesini alçalttı, yüzüne yaklaştı ağzı. Bir şeyin ucundaydı, geçmedi – kaldı. Kısa, kısalan, kısacık bir tık. Kaldı, geçmedi – kaldı. Gök içine kapandı: Bu derin bayraksızlık. Buna rağmen sürüyor çiçeklerin hareketleri ve tık. Açmadı, kapandı – tık tık tıkır, tıkırtı, göğün yüzünde. Gördüm: Zaman dışa savruluyor öbür bükümde, sözlerimi ağrıtarak. III. En çok alnından tanırım ben seni. Söylerim, sesim titrer. Havadar bir gemiye döner ellerim. Boğaz’ı ucundan ucuna… Renklerin ne önemi varsa, bulutların, dağların da. Değişiyor kıyıda bıraktığımız bütün kıvrımlar. Ama sesimiz aynı ve davetkâr. İçimizden sayıyor aşkı. Bilirsin, birer sayıdan ibaretiz; sen, ben ve biz. şiirsaati'nden
__________________
... Şair dediğin nedir ki Şair sıska bir gavvas Gayb suyunda incisine uzanan Konu ogün kaymak tarafından (28-07-2010 Saat 23:57 ) değiştirilmiştir. |
#48
|
|||
|
|||
![]()
Name şişesinin mantarıyım. Kelâmın muhafızı.
Öylece, senelerce… Kendimce bir ağırlığım var tabii: Hani rüzgârda kolayca savrulan, sokak aralarında uçuşup suya düşse batmayan… Ucuz şarap şişelerinin karnı deşik tıpası değilim. Ağzı gevşek, lakırdıyı tutamamış pörsümüş sinesinde. İsmim name şişesinin mantarı. Rengârenk harfler sihirdaşım. Cümle cümlelere tanıklık edenim, büyüsünden. Bir ömrü çizerim size kolayca, yırtık desenleriyle. Havayı tutanım ben, sözcükleri hiç eskitmem. Bana name şişesi mantarı derler, üstat! İsteyerek olmadım böyle, inanın. Ama sevdim gözüm kör olsun ki ne olduysam: Suya bırakılan şişeyi. Taş binalar semtinden, bir mahzenden çekip aldı beni iki sevgili, baharın ilk iki gününden biriydi – besbelli. Bunu ışıktan anladım, kolay. Dışarı çıktığımız gibi iki avuca yaslandım. Yıllar yıllar sonra bir güz evveli ikindisi. Erkek olanı ya da bayan – biraz olsun şiirden anlayan, kelâmın muhafızı yapmaya kalkıştı beni. Kendimce bir ağırlığım var tabii. Hissiyatım kendime has. Bir gün bir çekmecede kuruyacağım. Sonra yeni bir hikâye, yeni bir deniz, yepyeni bir ileti; tutunacağım. Bir dinim daha olacak, gözüm kapalı inanacağım. Ogün Kaymak Eliz, Kasım2010-sayı23'den
__________________
... Şair dediğin nedir ki Şair sıska bir gavvas Gayb suyunda incisine uzanan |
#49
|
|||
|
|||
![]()
Sonsuz derini kazıyor su
Su susuyor orda, sözcüklerin askılı Büyücek bir adanın mutsuz hayaliyle dolu Ufkun, omuzlarını üşüyor Küreğin batık, pergelliyor yüzünü ıssız haritan Öylece beklenir mi karanlığı yaran liman Kızgın ten, puslu düş, tuza banılan ruh Dışına kanayan rüzgâr, saklı yelkeni barınakların Kararını veriyor - bu yavaş bir yol Eli değiyor elime, salınıyor çiçeksizlik Dibimi dolduruyor kıpırtısı havyarın Günübirlik hayalleri şu kanatsız martının Dilimden ürperiyor boşa düğümleriyle Bakır tasında saklı bulutsuz bir güneşe Bakışımsız heyecanla sallanır tekne Yaz kapıyı aralar güze teşne kucağında Kırılır kaşlarından eskiyen yarın Meyvesiz içliğiyle ikizinden yaralısın Ogün Kaymak Dize, Sayı 180'den
__________________
... Şair dediğin nedir ki Şair sıska bir gavvas Gayb suyunda incisine uzanan |
#50
|
|||
|
|||
![]()
I.
Şimdi, ikiye bölünür: Nâr’a iç çektiğimdendir Kuytusunu süpürürüm, zaman talaşı Bak ölüme yapışmışım, hayatı okşadıkça Derin bir ah!: Yüzümdeki kuru karanlık II. Suyun dili tutulur, söz kesiği dense de Küpeştede gerilen tuzlu ıslak yorgunluk Mekânını algılayan havadar duvar Bir nefeste tüketirsin günah ve berraklığı III. Herkesin ilk hikâyesi sudur Sondan evveli de öyle IV. Suyu dinler, ona değinirim Hüzünle buluşma gecemde Bulutsuz mu gök? Olsun! Toplanın! Bana yeter avucumda uyuyan toprak! Rüzgârı bir çekerim ki düğümlenen alnından Göğün yükseltisinde, toplanın! V. Bütün bedenim ellerimden ibaret Aksanım az aksasa, tutunurum neyliğe Neyler bana neyleyseler sırılsıklam yanaşır Her defa: Daha da hayat, derler Bana savaşır korkunç adamlar canhıraş çığlıklarla Beni ölür tırnak izimi saklayan analık Yuğarım onları, ruhlarının dışından kana kana Düş izi kalır üzerimdeki gölge, kımıldar çocuk pıhtısından VI. Düşün, yüzümün gerginliğiyle başlar dünya Tarihi başlatmanın ağır uyku/su Ben hep ateşe karşı durdum! Ateş de bana karşı Düşün, yüzümde saklanan ayna yarısı VII. Çıkrığın başına geçin, dinleyin Kuyu uğultusuna karışır yeraltından geçişim Göç yolları ezberim, eski hayvanlar Yüzlerimde izleri yerçekiminin Biz ki tarih sileniz, sil baştan kayalıkları Büyük şiiri taşırız avucunuza Yere düşürür düşürmez unuttuğunuz damla Tek bir adımız var sudan başka, Tek bir isim ve berisi sonsuz tin Tenimizden taşıyoruz göğün damarlarına VIII. Evet, size verilmiş sözüm olduğu Yaz, kış ve baharlar konusunda Düşler ve bulutlarla da ilgili birkaç Sonra savaşlar, sonra açlıklar ve kıranlar da Evet, aşka da dairdir içim Odanız kireç tutsun Evet, özgürlüğüyüm kıyıların Savruk yüzlü çakıl eşkıyasıyım IX. Mürekkep dağılıyor genişleyen ağzımda Sessizce tutarım sözü kadranında didemin Yazı dediğiniz düğüm kesintisiz bir boydur Terk edilmiş şiirin gemi gevşemiş ruhu Defteri kucağımda izleri seyreliyor Kor/umda gezinirken dalga tutmaz dizeler X. Bana mı seslendiniz? Hayata mı? Denizleri unutunca dağlara bakın Bulutları unutunca kuytusuna karıncaların Gemi direklerine, seyir defterlerine, satır aralarına notaların Çeliğe ağzını veren bıçak Bıçağa elini veren suç Suça rengini veren keder Kedere sırrını veren uyku Uykuya gönlünü veren diken ve gülün çekimleriyle Bana mı seslendiniz? Peki, zaten rengârenk adım… Kızılı unutunca turunç toplayan Karıncalara taşır su gönencini XI. Yüksek çekimimle sarılıyorum sana kardeşim Sen de yanındakine ve sonsuz da sonsuza Bütün atomlar eksiksiz – bütün atomlarıma Ve bütün evren de dönüp bana aksın Öylece direneceğiz! Ben buna sevgi mi dedim? Sense beraber… Sen bana kısa baktın. Ben derin Eğil ve al beni avuçlarına – körfezine sözlerinin Söyle yüzüme baladını, genişleyen yurduna kat Bir bağ var aramızda bildiğin gibi Tutunuyor ıslak ve sessiz XII. Farklı kaç kar tanesi saydın? ‘Hangisinde en güzeli desenlerin?’ Haklısın, gereksiz bir soru… Yanıtsız da Bütün damlalarımla geçiyorum rüyandan Tüccarlardan geçiyorum, vadilerden, deltalardan Madenlerden, yeraltından, eskitilmiş zamandan Varsa tadını alıyorum senden, yoksa kokunu İç beni ki devşireyim perdelenmiş içindeki uykuyu XIII. Ayaksız terazimle duruyorum yanında Berimde bir şiirin denge tutmazlığıyla Nasılsa aysarlığım metlerde cezirlerde Nasılsa sesleriyle çıkarlar ya yılkıya Bulutlara asıyorlar ütü tutmaz tenimi Alkımımdan yedi düvel bayrağını biçiyor Umarım: Nehirleşip toprağıma kavuşmak Bedelsiz dizelerle sarardıkça kayısı XIV. Gitarını soyunuyor serseri adam Çekmenini cilalayıp asıyor göğe Ben her ayın on dördüyüm – der, ilgisiz Kocaman ışığımla dertop olur düşerim, düştüğüm/deniz Şimdi suya girse perdesiz Su bitecek ellerinde Şimdi pür cesaret ışığını kaldırsa Kimsesiz bir gölgeye bürünecek dünya Su! Sesini alçaltan öykülerin upuzun sonu Ogün Kaymak şiiriözlüyorum.sayı.39'dan
__________________
... Şair dediğin nedir ki Şair sıska bir gavvas Gayb suyunda incisine uzanan |
![]() |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|