|
|||
---|---|---|---|
|
#1971
|
|||
|
|||
![]()
AİT VE AZADE
Almış, uykulu teknede salıngan Düş eşiğinde avare belleği Su dibine iniyor çivileme, Dingin kararlı biteviye, Tabanı üstünde sırım gibi Boylu boyunca bir zebani, Çektiği üç başlı yaba’nın Huş ağacından dirgeni Düş aralığından uyanmış baktınız Dil iki canlı can yarı cansız, İndiriyor başka tenden o şey Belli ki bağlı bir örgün ahde, Ketum yalçın biteviye, Tepede yüzü yok bir imgeyi; Terk edilmiş viran yuvaya Geldiği kör tüneğe kilitli O yuva ki kadim Koku üstünde hâlâ, O şey, ki sizden evvel sizin Bir vakit sizde belgin, Sizden azade ve altta, İndiriyor derya dibine Kuru rüzgârdan ibaret içi Tasasından boşalmış, ilineksiz benliği. İndiniz. Suda bir ampul Mağmada bir hâle, Dar, yarattınız kendinize Bir baht: halılar gibi serilir Bir tâc: parçalı, içinizde. Mehmet TANER |
#1972
|
|||
|
|||
![]() SESSİZ MÜZİK Sen kış güneşi misin Yakarsın ısıtmazsın Bir ırmağın ortası yoksa Seni mi hatırlayacağım Bu dünyada olup bitenlerin Olup bitmemiş olması için Ne yapıyorsun Sizin evin duvarları taştan Dumanı da mı taştan Seni kız arkadaşlarından Sevinç gözyaşları içinde Öpen olmayacak mı Ezberlediğin şiir Beklediğin adam Sezai KARAKOÇ |
#1973
|
|||
|
|||
![]()
VE TEK KARE BİR FİLM
Tabiata çıkıyorum Göğsüm bir müzikle Vuruyor ritmini Dinliyorum hüznünü sendeki güzelliğin Başımda fırtına bir taç Unutulmuş padişahlıklar İpiri gözleriyle uyanıyor Şu gündüzden kalan mesele Bir hatip bir kuruntu Rutubet ve ukalalıklarla dolu bir debdebe Başını koyduğun yastık Bir yılan sürünerek geçmiş gece Hadi bir sonuç yaz bir teselli uzat Göğüs ağrılarına çırpınışlara Korkulara Ve bir çıngırak gibi öten zamana Kolye gibi taşıyorum boynumda Varlığını onun Bir ceylan tutuyor ağzında Kuşlara takılıp gidiyor aklım Hergün kaçıyorum Yoksa gülüşün Gelip siyasetten kozmatikten sözedişin Bakıyorum aleve dönüşüyor bir çırpıda Dost Bu eli sıkı tut Çarşıda evimizden uzakta Bir pazu güreşi varsa kaybolmayalım Geçecektir daha daha Günler Bilmeden kavramak nasıl Zirvesine göz koyduğum dağlara bak Koşup takıldığım çitlere bak Cahit ZARİFOĞLU |
#1974
|
|||
|
|||
![]() KAR MÛSÎKİLERİ Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu; Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu. Bir kuytu manastırda duâlar gibi gamlı, Yüzlerce ağızdan koro hâlinde devamlı, Bir erganun âhengi yayılmakta derinden... Duydumsa da zevk almadım İslâv kederinden. Zihnim bu şehirden, bu devirden çok uzakta, Tanbûri Cemil Bey çalıyor eski plâkta. Birdenbire mes'ûdum işitmek hevesiyle, Gönlüm dolu İstanbul'un en özlü sesiyle. Sandım ki uzaklaştı yağan kar ve karanlık, Uykumda bütün bir gece Körfez'deyim artık! Yahya Kemal BEYATLI |
#1975
|
|||
|
|||
![]()
BİR YAZ ŞİİRİ
siz yeni bir yaş aldığınız zaman yaz geliyor. iri ve sıcak yapraklar bir bahçe gibi dolduruyor kalbimizin en güzel boşluğunu. açıyor geniş ve dalgalı çiçeğini rüzgâr güneyden kanat kanada dönen kırlangıçlar bir masal gibi ısıtıyor evlerin alnını. siz yeni bir yaş aldığınız zaman deniz başlıyor. sabahsız ve kimsesiz dünya sabahsız ve kimsesiz insan kayayı delen incir gibi şarkısına başlıyor... siz yeni bir yaş aldığınız zaman gök derinleşiyor. umut mavi bir uçurum ve nehir olup akıyor kalbimize durmadan akıyor kalbimizde sevda yaratmak için. siz yeni bir yaş aldığınız zaman, zaman şiir oluyor, kelimeler aşkla ısınmak için ay oluyor: uyumuyor kelimeler bir daha ay uyumuyor... hazirandan bir gül koparıp en ıssız en yaralı olana veriyorsunuz güneşin altında bir sevinç olsun diye yaşayan her şeyde bir sevinç olsun diye siz yeni bir yaş aldığınız zaman haziran başlıyor. Haziran beyaz bir güldür ve kırmızı bir kalbi var. Leyla Şahin |
#1976
|
|||
|
|||
![]()
TÜRKİYEM NEREYE GÖTÜRÜYORLAR SENİ
Darda kaldık seferberlikte gibi Baka kaldık gidenlerin ardından Ekmeğin şiirini yitirdi ortalık Türkiyem nereye götürüyorlar seni Sözüm var.. çileler tezgahında güçlenir En gencimizin dudaklarında seslenen Yaralı anaların yediveren gülü Türkiyem nereye götürüyorlar seni Karanlığın gizinde milyonla yürek Aç kapıyı zindancıbaşı.. Bana soru gerek, yanıt gerek Türkiyem nereye götürüyorlar seni. ŞÜKRAN KURDAKUL |
#1977
|
|||
|
|||
![]() ÇOCUK VE ALLAH ..........................Herkes ölürken son anda ..........................Bir çocuk hatırlayacak .................................................. ...(F. H. Dağlarca) içimdeki istekleri kimselere anlatamam kendi rüzgârına kapılan elbette ki gençtir gitmek baba kalmak annedir belki de içimi aramaya çıktığımdan beri şiirimin bir kopyası daima sokaklarda ev ve sürez Allah’la aramda böyle müzik böyle şiir böyle acemi Türkçe büyümeyen bir yerim kalmasa diyorum — anne bak, üç kırık yerim kaldı sadece! tenhası kalbi olanın flörtü tenidir amenna aynadaki yüzüm nasıl da amentü oda ve sürez Allah’la aramda müzik ve şiir hem gerekli hem ukde şiir mi müzik mi beni biriniz anlayın lütfen! Amerika şık ben öğrenci az memur annem babam ah, kolyesini koynuna saçmış biri dökülmüşlüktür odamın tavanı ömürsüz kelebek arafı her akşam boşluk ve sürez Allah’la aramda içimdeki istekler ne yapsam anlatmaz beni ey dünyaya acemi ece, pardon serap! kelâm ol geç kalemden kırk ayna tut bana otuz üçü kırılsın hemen ben ve sürez Allah’la aramda! Serap Aslı ARAKLI |
#1978
|
|||
|
|||
![]()
GİTTİN
Gittin/camlar kırıldı Gökyüzünde çarmıha gerildi yıldızlar Sözcükler mahzundu. Bu yük çok ağır hayatın kollarında Ve çok küçük anlarda Saklı, yenik, ezik ve kırgın Nasıl taşınır bu yük Ağır ve kötü bir ur Her gün tıkarken hayatın atardamarını Sensiz/nasıl bulunur izi kaybolmuş bir yol. Gittin/bu şehir şimdi Terkedilmiş bir köy, harebe Bir mumun son alevinde. Dağınık yataklara benzeyen odalarda Ölüm kokuyor ajanslar, açlık, çığlık, cinnet İz düşümü bir deli gözün Ki o tutmuş ucundan, küfre dönük her sözün Zaman, dönp dolaşıp Aynı yerde biriktiriyorken kirli kanını Sensiz/ışığı firar geceler nasıl biter Gittin/yabanıl bir hasret takvimlerde Yaralı gözlerin düer yollarıma Alır basarım dudaklarıma Ne zaman ölümü düşünsem Ellerin ateş olup düşüyor ellerime Sesim bir yenilgiden dönüyor Saçımın her telinde Yanlış bir işgal - gözlerimde sızı- sensiz/depremlerde dünya. Nasıl döner. Gittin/bütün asmalar bağ bozumunda şimdi Tek bir gül diktim toprağa Gülü boyuyoruz çocuklarla Sen giderken de yanıyordu yıldızlar Bir bardak çay avuçlarımızda Bölüşüyorduk cinneti. Dağlanırken Gözpınarlarımızdaki yaş Bu yük çok ağır kollarımda. Yüzümü camlara dayıyorum Yüzüm yitiyor. Yüzümü bulamıyorum Sensiz/nasıl çıkılır hayatın çukurundan Gittin/ankara yağmur ışıdı Kil rengi bir ay gözlerinden çatırdadı Gecenin bütün tonları ağladı. Kitaplarıma da yasak koydum artık İçli bir rapsodi gibi hayat anlatmayın Suskuya inat bir eylem yapacağım Yenilgilerini diyorum yaşanmışlığın Kızılay meydanında yakacağım Çoğalacağım...çoğalacağım...çoğalacağı m Tabansız bir dünyayı yokederken Sensiz/bu zafer nasıl kutsanır... Gittin/ıssız duvarları okşadım usulca Bir kuş geçti içimden bozkıra Kefilim şimdi gecenin bütün suçlarına Bir haritalara gökkuşağı çizerdik Maskelerdiz buza kesmiş her bir sabahı Kırağılar çiçeklenirdi dağ başlarında Renklerinden hasret armağandı analara Ki o çocuklar: Ömürsüz hayata dönük yüreklerin deseniydi Gülüşlerini öper Arındırırdık onlarla gövdelerimizi Sensiz/nasıl takılır saçlarım bulutlara Gittin/biliyorum dönüşünden tanıyacağım Yaşanmamış düşler benim yanılgım olsun Çığlık, deprem; cinnet: biraz durun Ah çarpan bir yüreğin gezgin acıları Usta alıcı-toy satıcı Koşturuyor şimdi atını kavuşmalara Bıçağın ucunda bilenirken hayat Dedindi "Hezaren çiçeğini tanır mısın? Güzeliğinde zehir yazgılı" Her güzellik bedeliyle (mi) gelir? Ödenir aşkın da bedeli... Selma Ağabeyoğlu |
#1979
|
|||
|
|||
![]()
ZERDALİ AĞACI
I Havalar güzel gidiyor Sen de çiçek açtın erkenden Küçük zerdali ağacım, Aklın ermeden. Bak kurt gibi kalın yapılı Görmüş geçirmiş ağaçlara Küçük zerdali ağacım, Pişman olursun sonra. Şimdi okşar da hafif hafif Bir gün yerden yere çalar rüzgâr Küçük zerdali ağacım, Bakma güzel gitsin havalar. Sallansın dalların çocuklar gibi Bakma güneş ısıtsın varsın Küçük zerdali ağacım, Sonra donarsın. Zemheride bahar mı olur Akşamları seyret anlarsın Sakın erkenden çiçek açma Küçük zerdali ağacım. Cahit KÜLEBİ |
#1980
|
|||
|
|||
![]()
ESKİL LEKE
içimin çağırdığı kırlar var sende ay batarken su içmeye inen ceylanlar eskil zaman kentleri, taştan oyulmuş evler buluttan, yağmurdan, kuştan bakarsın kimi su gibisin, incecik yürürsün taştaki güneş lekesinde sen yürüdükçe her sokağın sonuna bir deniz eklenir ismin değil, sıfatın değil, sen olan gümüş yakamozlar ipeği gizemli koylarından yüklenir de kadırgalar ellerim saçlarına, uykularımız birbirine yaklaşır sen iç çektikçe yaprağını eğip kapanan o mavi gül bir an bulut kadar kocaman, bir an elin ayasındadır ne çıkar, bir ilmeği çözmeye kalbini kırdıysak aşkın aramızdaki her söz, nehre düşen ay yaprağıdır Melek Özlem SEZER |
![]() |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|