|
|||
---|---|---|---|
|
#1961
|
|||
|
|||
![]()
HERKES ÖLDÜRÜR SEVDİĞİNİ
Oysa herkes öldürür sevdiğini Kulak verin sözlerime iyice, Kimi bir bakışıyla yapar bunu, ... Kimi dalkavukça sözlerle, Korkaklar öpücük ile öldürür, Yürekliler kılıç darbeleriyle! Kimi gençken öldürür sevdiğini Kimileri yaşlı iken öldürür; şehvetli ellerle öldürür kimi Kimi altından ellerle öldürür; Merhametli kişi bıçak kullanır Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur. Kimi aşk kısadır, kimi uzundur, Kimi satar kimi de satın alır; Kimi gözyaşı döker öldürürken, Kimi kılı kıpırdamadan öldürür; Herkes öldürebilir sevdiğini Ama herkes öldürdü diye ölmez. OSCAR WİLDE |
#1962
|
|||
|
|||
![]()
KARDANADAM VE KARLAR ERİDİĞİNDE DONMUŞ BULUNACAK KEDİ YAVRUSU
ürkütseler güvercinleri uçacak ellerin, okşansa bahar sanacak saçımda gezinirken, yazılsa tarih olacak bir aşkın terinden soğuyacağını bilmez. çağrılsa gözü kara ... sevgili olacak bakkalın yanından geçerken, öpülse yaraları iyileşecek dizlerin, karanlıkta bir çift vatkanın ve alelacele giyinilmiş kesin ifadenin peşinden dolandığını da bilmez. üstelik gürül gürül akan hayatın bir kadının açılan bacağından olmadığını düşünmezsin henüz beklemeyi bile öğrenmemişken. usulca yerini alan selamlarla başlarsın sabahçı kahvesine, gevrek simide ve yüz gram peynire. ısıttığın avcunun çay bardağı kadar olduğuna aldırmaz bir çocuğu büyüten yüzün. hep bir mısradan ödünç alındığını sandığım zarafetin, karşılıklı oturur keskinliğinle. kirpiklerin paslanıp kırıldıkça erkek olur o yavru kedi mırmırlığındaki gözler. kahramanlık tükürmedikçe dünyaya, aldırmaz hiç kimse yarığındaki yalnızlığa. derdi gücü sana yetişmek olan yağmura inat, yağmuru delen damlaların belini sararak, “seni ben ellerin olasın diye mi sevdim” yokuşuna tırmanır, alelacele yetişirsin kendine; anlaşılmadığın, sanıldığın ilişkilerde. birine tutunduğun kopuk uçlardan dolanırsın sevgi yumağına. heyecanla beklenen bir mektup yerine, posta kutusuna sıkışmış sıradan bir şeyler gibisin, arasalar var olacaksın. oysa birdenbiredir tüm alışkanlıklar; hızı kav-ramaktır aşklar kısaca alışılıp terk edilmişsin. işte yağmur, gece. kendimleri izlerken karanlık, “bir yerine geldim ki gecenin sen yoksun” yarığına yığılıyor, hep kara kalemle çizilmiş sandığım, keskin, dünyaya meydan okuyabileceğine inandığım yama: köşesine çekiliyor küçük yahudi hüzünlerinden, taş plakta dönen, kırık: onu bende yaşayan anlaşılmamış bir tohum beni onda yaşayan çorak topraklar hiç var olmayacaksın yazmasam ve hiç öğrenmeyeceğim yoksulluğu varlığından. ağzım küf kokmayacak dehlizimde dolanmasan. küfreder gibi susmayacağım seni anlayabildiğim kadar sanmasam. binlerce insan var seni binlerce yapan. hiç kimse kendisinde yaşadığından başka senler olabileceğini düşünmez. aslında bir şarkıya dolaştığını kimseler bilmediğinden, “seni ben ellerin olasın diye mi sevdim” yokuşunu hep yalnız çıkarsın, uçuklayan bir ıslıkla, gecenin çok saklı sokağına. ürkütmekten korkarak elinin güvercinlerini, kimseler dokunmaz saçlarıma. yazılsa tarih olacak bir aşk, üşür küçülür kalır ortasında. Hilal Karahan GİZ VE SİS, Mühür Kitaplığı, 2. Basım, Haziran 2011 |
#1963
|
|||
|
|||
![]()
YAŞAMAK DEDİĞİN
Bugün sana selam söyledi Geçen sonbaharda Kurumaya yüz tutmuşken okşadığın çiçek Öyküsü uzunmuş, çokmuş anlatacağı O günden beri Ayrılırken şunu da ekledi: Bir odalık havada Bir pencerelik gökyüzünde de Yaşanıyormuş, yaşamak dediğin Ibrahim Oluklu |
#1964
|
|||
|
|||
![]()
Bir Ev Çizeceğim
Bir ev çizeceğim bölümsüz doğu-batısız Verin ellerimi Serin gölgelerde kişiler çizeceğim Ağısız çocukluklar Sen-benim biz olduğu çağ Ayrı bölüm düşkünü yok aramızda Çalışmanın büyüsü irelecek Evimizin düzeni yerinde Yüzyılların tümü birden yaşanacak Kötü tümceleri de seveceğiz iyilerce Geleceğimiz bizden utançsız Çalgılar susacak ses sürecek eylemimizde Evimizde öldürneyi öğreten inanışlar anılmıyacak Bilinmeyen ötelere el kaldıran papazlar olmıyacak Demirci Müller'in gözlerindeki kuşku Senin benim kuşkum Tinimizi tanrılığa yetiştirmeyi bileceğiz Tuna içimizde doğup kocayacak Birbirimizi çiçek olmuş yaprak olmuş göreceğiz Kurumuş dudaklarımızda sıcaklık Dağlarda döğülmüş sular evimizde Yeşil otların üzerinden çakıl temizliğinde İnancımız üzerine evrenimiz Evimizde ağaçlar kökleri bizde Bir ev çizeceğim bölümsüz doğu-batısız Verin ellerimi Verin ellerimi Kişiler çizeceğim Cengiz Bektaş |
#1965
|
|||
|
|||
![]()
AŞKIN YALIN HALİ
Gözlerin sabırla beklerdi beni Bir fener yakardı alnıma avuçlarının ateşi Geceyle matemin raksını izlerdim elemle ki Tam o anda doğardı güneşin şakaklarımdan Bir mavi karanfil açsa örneğin çok uzaklarda Biliyorum;o zaman düşünmezdin beni Hıçkırırdın bilyesini kaybetmiş çocuklar gibi beni bulduğunda… Çünkü bensizliği sevmiştin sen özlemeye alışmıştın… Gözlerin sabırla beklerdi beni Kuytusunda pusardım alacakaranlığın görebilmek için düşlerini Avcıydım ben,sense ceylandın yaralı Fakat heyhat! Görünüp kaçardın hep;tutamazdım… Sel olup ağlardım yatağımda bilir misin? Mutluydun yokluğumda oysaki Kendince severdin beni sendeki bensizliğimi… Gözlerin sabırla beklerdi beni Ne zaman bir gül düşse avuçlarımdan Sen yakalardın değmeden yere İncitmezdin ama;geri de vermezdin;hain! Geceleri yanardı güller küllerin içinde Bir ışık demeti gibi süzülürdün ortasından Ağlardın,gözyaşların inerdi pınarlarıma Sonra… Sonra,hiç öpmeyecekmiş gibi öperdin dudaklarımdan... Gözlerin sabırla beklerdi beni Karanlığın içinde tutulurdu ay yüzün parlardı Ne de berraktı bir bilsen Bir bilsen,utanırdım aşkımın büyüklüğünden Çocukların çığlık dolu ounlarından Sen çıkardın bahtıma her akşam Seni çizer,silerdim yine Seni oynardım En gerçek sanatımdın sen Ve dinlediğim en derin musiki... Gözlerin sabırla beklerdi beni Gelmezdin yanıma korkarak ağlatmaktan Küçük bir fidandım büyüttün içinde Koskoca bir aşktım belki de yüreğinde Gözyaşımla sulanıp hep öyle kocaman kaldım Seni aldım içime şefkatle Baktım ki sığmayacaksın kıyamadım Salıverdim enginlere… Gözlerim sabırla bekledi seni Gelmedin;yoruldum… Derinleştin gözlerimde seni yundum Hüzünlü bir ay akşamında Anıtlaştın önümde; El pençe divân durdum... Şeyhmus Dağtekin |
#1966
|
|||
|
|||
![]()
ANI
Bir çift güvercin havalansa Yanık yanık koksa karanfil Değil bu anılacak şey değil Apansız geliyor aklıma Nerdeyse gün doğacaktı Herkes gibi kalkacaktınız Belki daha uykunuz da vardı Geceniz geliyor aklıma Sevdiğim çiçek adları gibi Sevdiğim sokak adları gibi Bütün sevdiklerimin adları gibi Adınız geliyor aklıma Rahat döşeklerin utanması bundan Öpüşürken o dalgınlık bundan Tel örgünün deliğinde buluşan Parmaklarınız geliyor aklıma Nice aşklar arkadaşlıklar gördüm Kahramanlıklar okudum tarihte Çağımıza yakışan vakur, sade Davranışınız geliyor aklıma Bir çift güvercin havalansa Yanık yanık koksa karanfil Değil, unutulur şey değil Çaresiz geliyor aklıma Melih Cevdet Anday |
#1967
|
|||
|
|||
![]() ÜZÜME BOYANIRKEN YERYÜZÜ Salkım saçını topladı bağ Eylül'ün aynasında Suyunu soyundu Tanrı'nın damak atları kadar sabırsızdım Şişelere örüldü sıcaklık Karıştık mahzen çiçeklerine Yoldum aklındaki mantarı Bir şelale kendini şaşırdı dökülüşünle Çalkaladım harflerimi Çemberimi genişletip hızlandıran kokun Küstürdü çam ağaçlarını, nergisleri... Bir kadının metal çizgilerinden Dilimde kalan yuvarlak notalarla Yoğun bir şarkıya başladı rüzgâr Dik açılarla geldin iliklerime Kızarıp içine çekildi gölgemin boyu Ardışık ormanlar kurdun evin bağrına Buzulunu öptün damarların Çağ atlattın yüreğimdeki bahçeye Gökyüzü boyunca serpilmenin ipiyle Çekildim bir tenin asma yaprağına Özkan SATILMIŞ |
#1968
|
|||
|
|||
![]()
OLMAK YA DA VURMAK ÖLDÜRMEK
Bir suç oluyorum ben de külümü karıştırınca Kimleri, kimleri, kimleri vursam Önce kendimden mi başlasam şakalaşmaya Önce kendimden mi başlasam Ben istesem Horoz gibi öterim Alıngan ve içli çocuk olduğum için Rahatlarım Bankanın camını kırsam Sularım sonra atımı bir derede Ne zaman ne zaman kırlara kaçsam Ben istesem Kilidimi kırarım Kumral bir Yaz peşimdedir, dolaşırım ben Altı yaşında tütüne gittim, oğlak güttüm, çırak Neler de çıkıyor eşelenince İnsan büyüyor adam vurarak Ben istesem Pusu bile kurarım Duygulu ve sivri bir öğrenci oldum Ateş okudum kitap yakarak Artı-değer kavramını ve günlerce Matematik Bıçaklar edindim Bursa'ya giderek Benim şimşir Kazıklarım vardır Ne zaman seni vursalar öcünü komam İpekli dokunur gibi işliyor zaman Öfke çiçeğim, av borum, işlek çıngırak Bütün gün kan içinde yoğruluyorum Yorulmam dersem Yalan olacak Bir suç oluyorum ben de külümü karıştırınca Kimleri, kimleri, kimleri vursam Önce senden mi başlasam şakalaşmaya Önce senden mi başlasam Ergin GÜNÇE |
#1969
|
|||
|
|||
![]()
NİDA
………………Erdal Eren ile Necdet Adalı’yı düşünürken Tektekçi meyhanelerde terlemişti içimdeki çakal Bıyıklarımın hâlâ ayva ve rakı kokması bundandır Kendimi en zâlim şarkılar makamına yolcu ederken Fiyakamı ödünç alırdım açıkhava sinemalarından O zamanlar biz, ohhoo iki kafadar bir araya gelsek Yelkenleri fora edip hayallerimize, giderdik giderdik Sesimiz sıtma görmemiş ruhumuz mürekkep içmemişti ! Hercai birer nidâ idik yıldız şavklarıyla oynaşan Mürekkep dedim de başıma belalar açan mektuplar Yazardım yeşil mürekkepli pelikan dolmakalemimle Hasarlı bir hayat gibi duruyor hâlâ o pelikan bende Babamdan yalvara yalvara almıştım orta ikide Esat Mahmut Kerime Nadir günleriydi, bir de Pekos Bill Çilli bir kızda denedim kemendi ilk kez boşa çıktı Okul ve ev kaçağı sayıldım, adım hep öyle kaldı ! İmlâsızdım anneme sorsalar, haylaz bir nidâ Genciken, günler her şeye yeterken, berduş bulutlar Gibi dolaşırken dünya denilen alacakaranlık güzergâhta Cesaretimi ilk kez nerede keşfettim düşünsem hatırlarım Belki korkuyu tepeden tırnağa yaşadığım bir gündü Söz çakmaktaşından sıçrayan kıvılcım olsa nafiledir Hükmü hengâmedir artık kalbim dediğim muallakta Geyiğini yitirmiş dağ, şiirini unutmuş dil neye yarar ! Hepsi acı bir eyvah olmuştur, sitemkâr bir nidâ Polisle çatışırken bitti galiba çocukluğum ve ilkgençliğim Yoldaşlık günleriydi; “Kardeşler!” diyordu içimizden biri “Dağın geyiği, dilin şiiri tanık olsun; anamızın ak sütü Tanık olsun ki haklıyız, kazanacağız!” Barikat günleriydi. Yaralı bir kardeşi taşırken omzumda, cesaret diyordum Sesimde tereddütsüz geziniyordu en delişmen tay Vahşi bir vadiden akıyorduk toynaklarımız kan içinde ! Alev bir nidâ idik ve arkadaşlık günleriydi Hayatın bir hikâyesi varsa bizimki biraz da bu idi işte Ölüm en gencimizden yakaladı, on yedisindeydi Şimdi uzun uzun susuyor belleğini yitiren kim varsa Çağ nedir, unutuş ne; zaman bir iğne deliğinden geçip Darası oluyor birikmiş anıların ve ölümlerin Kekeme bir tarih yazıcısının bize ayırdığı sayfada Kanlı bir nidâ işaretiyiz, tarihin imlâsını bozan ! Yaralı bir nidâyız yaşadığımız bu dünyada Ahmet Telli |
#1970
|
|||
|
|||
![]()
SENİ GİYİNMEK
İçimizden akıyor yaşam kartpostallardan gülüyorsun Aldatarak güvercinleri başladık alıştırdım yalnızlığa çevremi odamdaki küfür, tenimden gitmedi Ah ilk özlem kırk gün sonra öldürdün ya gecemi artık hiçbir dize kurtulmaz Hangi gerçekler siler bu yanlışı Kendimden kaçarak geliyorum – yontuyorum, sana sığmıyor gençliğim – Yetmeyecek yaşamak adını duydukça dünya kuruyorum Ömrüm bir ağırlık bunu kaldırmaya gülmek bile yetmiyor sen, dilinin düğmeleriyle içime ilikledikçe bu ayrılığı… İlker İŞGÖREN |
![]() |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|