|
|||
---|---|---|---|
|
#1
|
|||
|
|||
![]()
Elbet bir gün
Bir gün, uzak yalnızlıklar çalacaktır kapımı Göze görünmeyen bir can Bir can, saracaktır sürgündeki aşk yaramı. Bir gün, Aydınlıkta yürümeye korkan düşlerim Karanlığı seçecektir emeklemek için. Nazik parmaklarına alıştığım Meltem Keskin bir bıçak sırtı gibi acıtarak geçecektir tenimden Kanatarak umutlarımı, yakacaktır bedenimi yeniden... Ölüm, ölüm mü? Boynun bükmüş, suskun suskun bakacaktır yüzüme. Çıplak bir Sonbahar ağacı utangaçlığındaki ruhum Mahcup bakışlarıyla yakacaktır akıl kandillerini Yeniden hep yeniden... Biliyorum, her dönemde Parlak ışık sunmayacaktır Güneş tutkularıma... Bazen de gök kubbeye çakılan iri başlı çivilerle Aydınlanacaktır bu daracık hapishanem! ... Ama bir gün, inanıyorum ki; Bir umut görürse bu gözler ardı sıra yürüyen Yıllanmış şarap misali taşacaktır mahzeninden Ve toplayacaktır sayısız aşk şarkısını akan suyun üstünden Ve haykıracaktır yeniden: “Gönül Ferman Dinlemez!...” Evet. Yeni doğan bir günle; çok uzaklarda, Bir kaya dibinde yeniden doğacaktır bu can, Yeniden gebe kalacaktır binlerce çiçeğe bu yürek Ve gizli bir elle, binlerce tohum salacaktır gönüllere Kendi umutlarında yeşeren, kendi gülüşlerinde açan... Evet bulutlar dağıldı, dalgalar sakin, Umutsuzluk iskele dibinde. Doğa, doğa ki; yeni bir dünya için Aydınlıkla yıkanıyor... Rukiye Çelik 10.06.2008 14:28:00 Konu Rukiye Çelik tarafından (22-06-2017 Saat 11:22 ) değiştirilmiştir. |
#2
|
|||
|
|||
![]()
Hızla dehlizlere giren gerçek
Dokunma günüme, asaletime de. İstemem tez elden kavuşsun akşamına Alın teri dostluğum. Biliyorum tırmandıkça yükseklere Daha çok ıslanacak yüreğim; Daha çok üşüyecek ellerim, İncelecek Ve inceldiği yerden kopacak Sessizliğe bağlanan ipliksi dostluğum!... İşte bu yüzden, Bu yüzden, İstemem fırlasın ok yayından Bağlansın geceye gönlüm Ve zamansız öğrensin çiçeğinin sırrını tohum. İstemem!... Bugün, sevgi pınarından Damla damla akan gözyaşım, Yarın kuruyacaktır elbet Ki o zaman toprak suya hasret, Yalvaracaktır, Bereket bereket!... Kim bilir! Belki de akşamın gümüşi renginde Atacaktır son çığlığını Son durağına uçan gece kuşu!... Gücüm yetse, Soluksuz devrileceğim yıldızların üstüne!... 14.04.2009 Rukiye Çelik |
#3
|
|||
|
|||
![]()
Unutma sevdiceğim
Ellerin ellerimden gittiğinde Büyüyecektir gerçek yalnızlığım! Bebeğinin, çıplak geceyi yırtan kör çığlığı Tutkumun hıçkırıklarına karıştığında Tükenecektir nefesim!... İster misin, solsun Gölgelerin gönlünde açan kır çiçeklerim Ve başka bir dünyanın şafağına uyansın Seni seven kalbim? İster misin? Gel, dağların üstündeyken Şemsiye tutalım alaca karanlığa Ve yeniden kucaklayalım beyaz alevi, Meydan okurken insanoğlunun sabrına! Eğer bir gün, olur da geri dönerse benliğimiz Yeniden biz olalım utangaç bakışlarımızda Kaçarsa eğer nefesimizden bir nefes Bölelim toprağın uykusunu, Yeniden uyanılım gençliğin coşkusuna O da olmazsa orta yaş tutkusuna... Bu kalp ve sallanan bu dallar Ve o dalların ucundaki pembe-beyaz çiçekler Bizden, bizim köklerimizden değil mi? Raks ettiriremez miyiz yeniden Doğu'yla Batı rüzgarını?... 07.04.2009 Rukiye Çelik |
#4
|
|||
|
|||
![]()
Bugün gitti
Yüreğini bırakarak, Bir ömür uzağa Gitti. Bir mum alevi gibi İçime damlayan ay karardı; Gökyüzü ağırlaştı, Eksik anlatılmış bir öykü de Böylece bitti. Hüzün yazıyordu veda sözleri: “kalbimi kıracaksan özenle kır tamiri mümkün olsun; ” “hançerleyeceksen ruhumu herkesinkinden farklı olsun” ve “yeni bir sayfa çevireceksen yaşamında sen bırak rüzgar çevirsin.” Eskiden olduğu gibi Nehir yine sırtüstü yatacak Yıldızlar yine tepeden bakacak Ve yine her Yaz Yüzüme sonbahar akacak. Gözlerim sensizliğe bakarken Günlerim yaprak dökecek Ve böylece, Yaprak yaprak ömür bitecek... Rukiye Çelik 23.01.2008 17:14:00 Konu Rukiye Çelik tarafından (24-04-2009 Saat 19:25 ) değiştirilmiştir. |
#5
|
|||
|
|||
![]()
Bir kere öpsem kara gözlerinden
Çoğalıp düşeceksin dalından Ben mahmur, ben solgun, ben en kırılgan ruh Ziyadesiyle yorgun! Neye yarar öpmeler... Unut beni, git küçüğüm Çoktan geride bıraktım sevmeleri Çoktan söndürdüm gençlik kandillerini Günlerimi, gecelerimi tümüyle yaktım!.. Unuttum dünde olup bitenleri Hayıflanıp da bakmadım hiç geriye Nasıl dönmüştü o zaman etrafımda dünya Yol arkadaşım değilken hüzün Nasıl yürümüştüm o daracık sokaklarda yalnız başıma!.. Biliyorum, seni üzeceğim ama İki kere ölmek, tek bedende iki kişilik ölmek Hiç kolay değil Sevmeleri sonsuza uğurlamak... Bu yüzden git! Sana da yazık olmasın Baharının çiçekleri solmasın küçüğüm!.. Bir kere gölge düşürürsen gençliğinin yüzüne Hiçbir ışıkla aydınlanamaz zindanın Anlarsın o zaman, ne kadar zormuş karanlıkla mücadele Ve loş bir dünyada yaşarken Gözlerine: “iyi bak gözlerim”demek... Seni sevgiyle öpüyorum Hep aklımda olacaksın küçüğüm Kendine iyi bak demek doğru mu bilmem Ama sana tavsiyem: gökyüzü her zaman, her yerde mavidir diye Israr edenler olursa inanma!.. Göç başlarsa bir gün denizden göğe doğru İşte o zaman her yerde Her zaman olur gök mavi!.. Je t’aime / I love you... Rukiye Çelik / ANKARA 4 Mart 2016 |
#6
|
||||
|
||||
![]() Yeniden hoş geldiniz. Sayfanız sizi özlemişti, bizler de... Şiirlerinizi zevkle okuyoruz, daha sık yazın lütfen.
__________________
ellerin kına türküsü dokunsam iliklenir parmakların parmaklarıma *emre gümüşdoğan |
#7
|
|||
|
|||
![]()
Siyah bir kağıt üzerinde gün ağarıyor
Keşke becerebilse ağarmayı! Çıplak ayaklı öksüz çocuklar köprü altında Keder yumağı içinde ışık bekliyor Mum eriyor, kar eriyor, çocuklar üşüyor Karanlık ve soğuk zindana düşüyor... Parmaklarının arasından soğuk bir rüzgar geçti! .. Onlar, dudaklarından gülüşleri Ellerinden oyuncakları alınmış çocuklar Titreyen bedenlerini gölgelerine sarıyorlar Güneşleri çalınmış üşüyorlar... Siyah bir kağıt üzerinde gün ağarıyor Keşke ağarabilse ve keşke sabahı görebilse Karanlığa savrulan sevinçleri! .. Kül rengi suların içinde, ıslak bakışlarıyla Çıplak ayaklı çocuklar yürüyor Anadan-babadan, vatandan yana hasretlik çeken Zulmün tohumlarıyla büyüyen çocuklar... Daha adlarını öğrenemeden Yarınlarına mezar taşı dikilmiş çocuklar... Ki onlar, aklın sığınağında hayata tutunmaya çalışıyor! .. Henüz bu dünyanın iyiliklerine gözleri açılmadı onların Ve henüz saçları uzayıp alınlarına düşmedi perçemleri Kağıt-kalem de tutmadı, çanta da taşımadı elleri Çakıl taşları üzerine serildi umutları... Çiçek toplamak istedi çıplak ayaklı öksüz çocuklar Ama, kulaklarında bombalar patladı Oyun bahçesi istediler, üstlerine ölüm yağdı Cehenneme fırlatıldı masumiyetleri Her bombayla delik-deşik oldu hayalleri Kaybettikleri dünyalarıyla gömüldü onlar... Çıplak ayaklı masum çocuklar... Kim toplayabilir ki şimdi Onların ölüm tarlalarına savrulan hayatlarını Ve hangi kelimeler anlatabilir ki onların dertlerini... Masumiyetlerine çarpan kayalarla Üzerlerine atılan bombalarla Toplarla-tüfeklerle binlerce kez parçalandı düşleri... Çıplak ayaklı öksüz çocuklar Bir daha rüya göremeyecekler... Rukiye Çelik/Ankara 22 Eylül 2014 |
#8
|
|||
|
|||
![]()
Elinden bir şey geliyorsa uzan, tut ellerimi
Götür benden ırak bir yere koy parmaklarımı İstersen yanı başında dursun İstersen bir kalem tutuştur iki parmağımın arasına Senin için bir şeyler yazsın hatıra defterinin son yaprağına... Eğer bir gün, Mavi bir dünyada yaşamayı geçirirsem aklımdan Gelir alırım o zaman ellerimi senden Çıkarırım parmaklarımı sayfaların arasından... Alnımın ateşine, yüreğimin sancısına aldırmam Kalın bir çizgi çizerim karanlıkların üstüne Olmadı, sayfalar arasında unutulan Kuru bir çiçek gibi bulunmayı beklerim! Elimden bir şey gelse, derim sana: Bırak ellerin bende kalsın Avuçlarım ellerinle yansın... Gözlerimin kıyısından martılar havalansın Mavi kanatlı göçmen kuşlar bu şehirde kalsın... Ama elimden bir şey gelmiyor Bahara ertelendi bütün uçuşlar Ağaçlarda yaprak kalmadı, hazan ağırlaştı Son parlayışı, göğünü son aydınlatışıydı yıldızların Muhacirlik başladı, dünya grileşti Bu yüzden gönlümün yamacına gölgeler yerleşti Senin için büyüttüğüm güzellikler Yaşattığım bu şehir Ve dört mevsimi sığdırdığım bu kalp Ne çare ki, değişti! .. Bu şehir de, bu kalp de artık bir virane! ... Bu yüzden, Geceler gözlerimde büyüdükçe büyüyor Siliniyor anılar yastığımdan, yorganımdan Ne varsa bu yalan dünyada, boşa kürek çekiyoruz Dalgalar devrildikçe çırpınıp duruyoruz Bu kadar ucuza giderken insan canı Yaşamak için yeri-göğü inletiyoruz Hem ölüyor, hem öldürüyoruz Kötülükler içinde kaybolup gidiyoruz Elinden bir şey geliyorsa Hadi, uzan tut ellerimi! .. ANKARA/3 Ekim 2014 Rukiye Çelik |
![]() |
Tag Ekle |
ayrılık, çocuk, özlem, hayat, savaş, sevgi |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|