|
|||
---|---|---|---|
|
#2111
|
|||
|
|||
![]()
SEN ISTANBULA ALDIRMA
Caddenin bostanına Malatyadan geldim kara trenlerin uzun düdükleri kulağımda Haydarpaşa kapılarını maviye açmış rüzgar martıya yakışmış balıklar suya kayık kayıyor,çanları tutun delirmesin hangi renkti sustuğum Göztepenin kıyısında yüzümde Istanbula aykırı bir şey yavrusunu emzirmeyen analar gibi itiyor elinin tersiyle gerisin geri saçlarımın kokusu bu kente esmer ve kadınlığım dik duruyor yollarına bir oyuk açıldı yarıldı nar o gün müydü kendime bir isyan aldım taş yerine şiir aldım bindim tramvaya moda şarkılar söyledim üvey baktım denize orayla bura arasında parçalandım Madam bu İstanbul sizin mi padişah yaşıyormuş saraylar eskise de yenisini yaparlar yüzümüzde göçmen duruş inkar uyum ve kapıda tekrar dilimden kimliğimi aldılar arzuhal yazdım kabul bekledim zaman dolmuş katipler yoklar aynı balıkçıydı kuşkum yok saçı sakalı köpüklü beyaz yaz dedi, bütün insanların sokağında ölüm ve aşk aynı renkle dolaşır sen İstanbula aldırma!.. Arife Kalender |
#2112
|
|||
|
|||
![]() GÖK ANLAM ben büyürüm ne zaman her yerde hep deniz olana yarısı kesik inceden bir parmakla ondan ki yaslısıyım durup durup sevmenin ondan ki çoraklarda büyüdüm bir dilim tatlı kavunla. seni bir çare yaptım sana özendim bazı şiirler yırttım yenilerini edindim. geçtimse bir durumdan bir başka duruma hızla kanla ölümle değil bir çeşit sokulganlıkla artık ki güçlüsüyüm bir kişiden fazla olmanın bir anıdır susmamsa bakınca kesik parmağıma. açınca gözlerimi ipe çekilmiş güneşler varsın mavi bir çocuksun aşkımız mavi bir ambarın ortasından bakarsın. Edip CANSEVER |
#2113
|
|||
|
|||
![]() KAÇAK Konuşmadığım ülkeme belliyiz onlara yorulmadan En büyük sorumlusuyuz bir uzun kartalın Ve yangınların beklide bir sabahın Anlamını kullanıyoruz ölü at başlarına Yani yeni bir duyguda sürgünler bozgunlar Geçerler gecelerimizden unutulmuşa uyan Islaklığında yitirilmiş erdemlere ne denli Hep sularında süreli bir ceylan Kırık akşamları çarşılıyoruz ala mora Bozuk oyların eski bir bunaltının Dudakları saygılıyoruz bunca dudaklardan Ellerimiz bir zencinin unutulmuşluğu çağına Eskisel şehirleri ve anmalardan Abdülkadir BULUT |
#2114
|
|||
|
|||
![]()
İÇİMDE MAYIN TARLASI VAR
Dağılacağız yıldızlara bir bir Sarı ışıkları evlere bırakıp Sen ve ben Ardımıza bakmadan artık Kanserli bölgeyi alacak çünkü Yaşamımızdan bir el Serum şişeden akarken Hızlanan bir ivmeyle Yerçekimini tersine döndürmek Geçiyor içimden Serum şişesine işemek Damarlarımdan Gözlerinin içine bakarak Tükürerek suratına ölümün Mümkünü yok Ben bozulmuş insan eti Sen gecesin bayat Basat ölüm Çekinik hayat Dövüşürüz sövüşürüz Sabreden sarılık Karaciğerimde patlar İçimde mayın tarlası var Kaan İNCE |
#2115
|
|||
|
|||
![]() ORYA soyunuk bir telaşın tene tortu biriktiren şekliydi uzanıp sözlerimi ikiye bölen dudak şimdi kalbime iyi haller dileyen gidiş, içini güneşli bahanelere tuşlayan ıssız, takvim ve sus karışıyor yaşıma... sana geliyordum ağustos'u bulandıracak bir kimsezlik için ellerinden, uzun cümleler edinmeye bir es versen duracaktım yüzünün bileşik kalpler diyen yerinde... yanlış adreslerden yeni şehirler kurulsun diye o kayıp orya kızı söyledi; ev terlikleriyle çıkılmalıydı sokağa... şimdi değiş' i terk' le tokuşturan acı sesten ve gidişten bir kolye boynumda... taneciklerin jelleştiremediği kanmış yalnızlık ve aşk dili kesilmiş siyahi bir köle sesini bandajlamış, dolaşıyor semtimde... Serap ERDOĞAN |
#2116
|
|||
|
|||
![]()
Aşk Bu Olmalı
Zaman tırısa kalkıyordu güz atlarıyla yelkeni yırtık eski bir teknenin köpüren rüzgarlarını doldurup gömleğime kayaların arasından süzülerek geçtim kıyısız denizleri bölüştüm seninle Dalgaların ucunda seken ay ışığının izini sürerdik patlayan havalarda ürkek martıların tüneğiydi gözlerin ışıklar dökülürdü göğüslerinin arasından kızıl ve beyaz çiçekler yanaklarından Sular durgunlaşır mı öpüp okşadıkça? Yıldızları tükenir mi şen gecelerin? Kara görünür de sözcükler kirlenir mi? Bırak,çaksın içimizde alevden şimşekler herkesin olan kıyı bizim olmasın Ne de güzel yağıyor güz yağmurları son etabını koştuğum bu yarışın ıslak saçlarına aşağıdan baktıkça tuza kesiyor tenim,başım dönüyor bir çağlayana yetişme telaşında ömrümün incecik kuş ayakları Geldiğim derinliğe dönüyorum şimdi peşleri sıra kuduran dalgaların direnmek anlamsız işte çekiyor girdaplar bedenime biçim beğeniyor küheylan deniz bir fesleğenin silkiniyor yaprakları sona doğru,sondan içre aşk bu olmalı Bülent Güldal |
#2117
|
|||
|
|||
![]()
AYNAYA HER BAKTIĞINDA
ne kadar yalnızsın, ne kadar kendinden uzak! gecenin sessizliği ve karanlığı gizler aşkını umutlarla yelken açtığın denizlerden için kırık, ellerin boş, tükenen bir kalple dönersin akşamları ne kadar yalnızsın, ne kadar kendinden uzak! kim söylese şarkını, türbelerin eşiklerinde mumlar, boğulur haykırışlar, kuşların cıvıltılarına gizlenir açan güllerin yapraklarında şebnem olur, ölürsün... ne kadar yalnızsın, ne kadar kendinden uzak! terk etmiş eski zaman güzelleri, tenIeri esmer, akasyalar açarken baharı kucaklayan hint bülbülleri, geçmişi unutur, unutulursun, kimse anımsamaz seni... yoksul sofranda söylenir durmadan acılı türküler çoğalır buzlu camların arkasında timsah gözyaşları yüzünü nereye dönsen bir ihanet kucaklar gövdeni ah! ne kadar yalnızsın, ne kadar kendinden uzak! aynaya her baktığında... Timuçin Özyürekli |
#2118
|
|||
|
|||
![]() DAĞDA ATEŞ YAKANLAR ............................-Bu saatte Kuzey Afrikanın ............................dağlarında ateş yakanlar var- Bir şafak vakti başlayacak yolculuğumuz Cıgaralar sönmüş parmaklarımızda Düşünmemek mümkün mü gelecek günleri Bir başka mâkam üzre başlamış şarkılar Seslerini duyuyorum görmediğim şehirlerin Milyonlarca insan karşılamış orda barışı Şu mavi gökyüzü bu ıslak asfalt caddeler Okyanus kıyıları işte yeşil sırtlı balıklar Say sayabildiğin kadar hepsi yeryüzünde Onların hasretini sizler kadar kimbilir Afrika kıyılarında çarpışan vatanseverler Korkusuz uyanacağınız sabahları düşünüyorsunuz Mavi salkımlı pencerelerin arkasında Başladı işte akşam saatlerinizin hüznü Dile gelmiş bırak dört duvar konuşuyor Kimdir onlar diye sormayın bütün insanlar Ben bilirim o cana kıyan sabahları Gün doğmuş kuşlar cıvıldaşır dışarda Bir ince duman tüter bacalardan Şakır şakır güneşle yıkanır kelimeler Haberin olmaz çiçek açmış yemyeşil dallardan Nasıl unutabilirim işte karşımdasın Dilimde hâlâ tadı var dudaklarının Yaşamak ne kadar mümkünse o kadar güzel Elbette özgür konuşmak kolay değil İstemem artık gözyaşı korku ve keder Yalnız aydınlık bir Afrika için konuşacağız Bilmem sen de bunları düşünüyor musun Yaşamak sade kederle kanla yuğrulmamış Bir defa da alınterinin saadetin hakkını düşün Düşün zafer türkülerini düşün barış adına atılan topları Yağmur çiseler dar sokaklı şehirlerine Nasıl beklemesin kırkbin köy dörtyüz kasaba Yaklaşan büyük çimento çelik fabrikalarını Her sabah haber sorarım gümüş kanatlı kuştan Artık âşinam olmuş dağda ateş yakanlar Sabır birikmiş gözlerimde yaş yerine Biliyorum bir duman gibi tütüyor karşınızda Karacaoğlan'ın yaktığı türkülerle beraber yürümek İşte Galata rıhtımı en kalabalık saati köprünün Farkında mısın Balıkpazarında bütün dükkânlar açık Göğüs dolusu hasreti var Afrikanın şimdi Bütün özgür yaşayan insanlara karşı Ömer Faruk TOPRAK |
#2119
|
|||
|
|||
![]()
Sende Yaşamak
Bilseler sende genişlediğimi ellerim yıldızlanır tenimin öpücükten şarkıları çoğalır içimden öyle gelir, avuçlarında saklanırım bir gökyüzü alırım, bir gökyüzü daha buluşmalarımız dağ çiçekleri olur. Solan yolculukların o inciten korkusu bir elinde gürültüsü kentlerin, oldukça sinsi ve oldukça boğucu. Yüzünde duman, ve gümüşten çizgiler, aşk düşürür ansızın, düşlerin dağılır, uzanır aya. Sevildikçe çizilen haritanın çınar ağacı, bacaklarından başlayan o deli sular, kuytunda sakladığın durmadan açan çiçek bir renk denizi; ama bana kadar. Kuşlar sevinir buna, dağlar açılır; sana çıkarım. Vurmak isterler belki yalan bir yalnızlıkla kanım taşar, gözlerim çoğalır dilimdeki acıyla, kim bilmez ki, her günümüzde bir tuzak ve kirli armağanlar, sonra kırık bir düğme, şarabın kaybolan tadı, onun sakladığı zaman. Ama sen iste, canlansın ölü askerler, bitsin, bir ömrün bıçakla yazılan küflü gecesi. Koyulaşır uykusu dünyanın, aşk bir daha başlatır seni çizilir kıyıların, denizin dolar sana, kanım sevinir. Veysel Çolak |
#2120
|
|||
|
|||
![]()
BU ELLER MİYDİ
Bu eller miydi masallar arasından Rüyalara uzattığım bu eller miydi. Arzu dolu, yaşamak dolu, Bu eller miydi resimleri tutarken uyuyan. Bilyaların aydınlık dünyacıkları Bu eller miydi hayatı o dünyaların. Altın bir oyun gibi eserdi Altın tüylerinden mevsimin rüzgarı. Topraktan evler yapan bu eller miydi Ki şimdi değmekte toprak olan evlere. El işi vazifelerin önünde Tırnaklarını yiyerek düşünmek ne iyiydi. Kaybolmus o çizgilerden Falcının saadet dedikleri. O köylü çakısının kestiği yer Söğüt dallarından düdük yaparken... Bu eller miydi kesen mavi serçeyi Birkaç damla kan ki zafer ve kahramanlık. Yorganın altına saklanarak Bu eller miydi sevmeyen geceyi. Ayrılmış sevgili oyuncaklardan Kırmış küçücük şişelerini. Ve her şeyden ve her şeyden sonra Bu eller miydi Allaha açılan ! Fazıl Hüsnü Dağlarca |
![]() |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|