|
|||
---|---|---|---|
|
|
#1
|
||||
|
||||
![]() ![]() Dil ve Politika<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com ![]() ![]() Veysel ÇOLAK Dil, sadece bir ulusun varlık nedenlerinden biri değildir kuşkusuz. Dil sözlü ve yazılı anlatımın da biricik olanağı ve aynı zamanda içeriğidir. Böyle olduğu içindir ki her dilin bir politikası ve siyasayla bir ilişkilenmesi olacaktır. Bu konularda yeterince düşünülmese de, dil ve politika sürtüşmesi üzerine yalan-yanlış görüşlerin ileri sürüldüğü görülebiliyor. Daha çok bilimsellikten uzak, ideolojik yaklaşımlarda bulunuluyor, denilebilir.Bunlardan biri de 'Türk Şiiri' yerine, 'Türkçe Şiir' teriminin önerilmesidir. Bu öneriyi yapanların, 'Türk' sözcüğünün içeriğinden, bir ulusu öne çıkartıp ulusal duyguları pekiştirmesinden rahatsızlık duymalarını belirmeleri ilginç olsa gerek. Dil, zaten ulusal bir karakter taşır ve kendiliğinden ideolojik değildir kesinlikle. İdeoloji, dilin kullanımında açığa çıkar. Buradan bakınca 'Türk Şiiri' demenin içerdiği ideolojinin, ırkçı bir boyut kazanması gerekir. Böyle bir şeyin olduğunu sanmıyorum. Hem bir ulusal yapılanmada, ırkçı oluşumlar bu kadar indirgenerek açıklanabilir mi? Toplumbilimde, böylesine ilkel bir yaklaşıma yer olabilir mi? 'Türk Şiiri' yerine, 'Türkçe Şiir' denmesi öne sürüldüğünde, dünyaya yeni bir edebiyat terimi önerilmiş oluyor. Bu benimsetildiğinde, artık kimse Alman, İngiliz, Fransız, Rus ... şiiri demeyecek; bunun yerine Almanca, İngilizce, Fransızca, Rusça ... şiir demeye koyulacaktır. Bu olmaz, kendiliğinden komik bir öğe olarak çıkıyor karşımıza. Öyle de kalacak, kuşkusuz. Neyse... işin tuhafı 'Türk Şiiri' demekle 'Türkçe Şiir' demek arasında içerik bakımından hiçbir fark yok. 'Türkçe' sözcüğünün isim kökü 'Türk' sözcüğüdür. Bu kökten -Çe, -ça yapım ekiyle 'Türkçe' adı yapılmıştır. Bilindiği üzere bu -çe, -ça eki, bir yapım eki olarak, ulus adlarının sonuna getirilerek, o ulusun kullandığı dil adı oluşturulur. Yunan-Yunanca, Alman-Almanca, Rus-Rusça, Fransız-Fransızca gibi... Görüleceği üzere 'Türkçe Şiir' dendiğinde, Türk sözcüğünün içerdiği ulusal kimliği ve onun baskınlığını yok etmiş olmuyorsunuz. Tam tersine, daha bir öne çıkartmış oluyorsunuz bu içeriği. Yani 'Türkçe' dendiğinde, hem 'Türk' hem de onun kullandığı; ulusal bir değer, belirleyici bir değil olan dili öne çıkartmış oluyorsunuz. Böylece, karşı çıkılan şey, daha bir pekiştirilmiş oluyor. Bilimsel bakıldığında, durumun böyle olduğu kolayca kavranabilir. Durum bu ama 'Türkçe Şiir', Fransızca Şiir', 'Rusça Şiir'... denemez mi? Denilebilir elbette, ama bunun özel koşullarının oluşması gerekir. Örneğin Osmanlı İmparatorluğunu düşünün. Bilindiği üzere bu imparatorluğun yarattığı edebiyat Saray Edebiyatı, Yüksek Zümre Edebiyatı diye adlandırılmış; ama Divan Edebiyatı adı ağırlıklı olarak kullanılagelmiştir. O süreçte şairlerin, gazellerini Divan ortak adıyla kitaplaştırmaları; Fuzuli Divanı, Bakı Divanı, Nedim Divanı ... biçiminde bir kullanıma gittikleri biliniyor. Ama bu şairleri n bazıları Farsça, Arapça şiirler de yazmışlardır. işte bu özel bir durumdur. Bu nedenle bilmem kimin Farsça Divanı, Arapça Divanı ... deme gereği duyulmuştur. Benzer durum Sovyetler Birliği için de geçerlidir. Letonya, Beyaz Rusya, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan ... gibi uluslar, Sovyet kavramı içersinde düşünülür. Bu ulusların şairlerinin yazdıklarının tümü de Sovyet Şiiri olarak düşünülür. Bu nedenle de o şairlerinin toplandığı kitaplar Sovyet Şairleri ;antolojisi olarak adlandırılır. Öte yandan Sovyet yapısı içerisinde olup da anadilinde , bir şair şiir yazdığında, bunu belirtmek için; örneğin Azerice Şiir, Özbekçe Şiir, Kazakça Şiir ... deme gereği duyulmuştur. Görünen o ki, Türkiye'de buna benzer sosyolojik bir durum yok. Böyle olunca 'Türkçe Şiir' demenin bilimsel dayanakları da ortadan kalkmış oluyor. Sahi İngiliz şiiriyle Amerikan şiiri aynı mı? Neden bu iki ulus 'İngilizce Şiir' demiyor? Kökeni aynı olan bu iki ulusun şiirini tanımlamak için 'İngilizce Şiir' demek yeterli mi gerçekten? Dile ilişkin düşünülmeli elbette, ama bilimsellikten kopmadan yapılmalı bu. Daha önemli bir şey daha var: Unutulmamalı ki dil; din gibi, hukuk gibi. .. kültürel üstyapı kurumu değildir. Bu nedenle dil, kendiliğinden ideolojik bir aygıt oluşturamaz. Dil, anlamı evi olurken, ideolojik içeriğini, kullananın amacına göre kazanır. Yani, aynı dille milliyetçilik yapabilirsiniz, ama aynı dille sosyalist bir kültürü de oluşturabilirsiniz. Önemli olan bunun anlaşılmasında. Unutmamak gerekiyor ki dil öylesine ucuz politikaları aşar. Her ulusun bir dil politikası olmuştur her zaman. Bundan sonra da olacaktır kuşkusuz. Türkiye'de bu hiçbir zaman doğru anlaşılmamıştır. iktidara sahip olanlar, keskin yasaklara dayanan dil politikalarıyla yetinmişler; bu nedenle amaçlarına da ulaşamamışlardır hiçbir zaman. Burada bakınca Türkiye'de yaşayan halk dillerinin dipdiri kaldığı görülür. <B style="mso-bidi-font-weight: normal">Namık Kemal'in başka bir bağlamda yaptığı şu saptama yeterince açıklayıcı olsa gerek: "Edebiyatımızın rabıta-i milliyeye olan hizmetinden o kadar mahrumuz ki, Türkçe'miz elifbası bile olmayan Arnavut ve Laz lisanlarını dahi unutturamamıştır." [/B] 'Türkçe Şiir' demek; inanın, başka halkları ve onların dilini aşağılamaz. Unutulmamalı, ki bilimsellikten uzak dil politikaları, sahibini zedeler.
__________________
ellerin kına türküsü dokunsam iliklenir parmakların parmaklarıma Â*emre gümüşdoÄŸan |
#2
|
|||
|
|||
![]() SEKSEN YAÅž Seksene bastım bugün Ayağım yandı DerinleÅŸti yüzümün çizgileri AÄŸrılarım uyandı Ne denli gizlensem de evimin kuytusuna Ölüm çağı dış kapıya dayandı Seksene bastım bugün gülüm- bir yıl daha sensizliÄŸe boyandı 19 Eylül 2010 Özcan YALIM Dize, Ekim 2010, 180. sayı Konu Naci Bahtiyar tarafından (06-10-2010 Saat 13:05 ) değiştirilmiştir. |
#3
|
|||
|
|||
![]()
YARA BANDI
''kalekuletaÅŸkumtütünbütüngüneÅŸ kedimavimidyesedefikız..'' farkında mısın git gide uzuyor adım. ben bunun ağırlığını nasıl taşıyayım? illa konumlanacaksa ruhum gövdene sol göğsünün üstüne bir tüy gibi kıvrılmaktan yanayım saçlarım özgürce karışabilir sakalına yıllar önce kaybettiÄŸim amfora ele verir sırlarını ya da belki ürperirsin eline bulaşır mürekkebi, dokununca o deniz kabuklusuna ben kocaman bir yara. bandınız yeter mi üzerimi kapatmaya? Gülümser ÇANKAYA Dize, Kasım 2010, 181. sayı Konu Naci Bahtiyar tarafından (17-11-2010 Saat 21:57 ) değiştirilmiştir. Sebep: Dizgideki hatanın, harf fazlalığının Ogün KAYMAK tarafından teyit edilmesi. Bu doÄŸrultuda düzeltinin yapılması. |
#4
|
|||
|
|||
![]()
YARA BANDI*
“kalekuletaşkumtütünbütüngüneş kedimavimidyesedefikız.. “ farkında mısın gitgide uzuyor adım. ben bunun ağırlığını nasıl taşıyayım? illa konumlanacaksa ruhum gövdene sol göğsünün üzerine bir tüy gibi kıvrılmaktan yanayım saçlarım özgürce karışabilir sakalına yıllar önce kaybettiğim amfora ele verir sırlarını ya da belki ürperirsin eline bulaşır mürekkebi, dokununca o deniz kabuklusuna ben kocaman bir yara. bandınız yeter mi üzerimi kapatmaya? *dizgide hata olmuş ve bir I harfi fazladan konmuş matbaada şiirin başına..
__________________
... Şair dediğin nedir ki Şair sıska bir gavvas Gayb suyunda incisine uzanan |
#5
|
|||
|
|||
![]()
Kendini Ko Pencerelere
rüzgârdan söz ederiz camlar kirlendiğinde oysa buz tutmaktadır uzağı diş döken bir sessizlikle ağız ağza sabahtı benim dedem soğuk su! soğuk su! kayıklar açılsın çapaklarından bombalanmış çimenlerin ucuna kaçarken benim dedem işaret olsun dikenlerde kalan ayak parmakları buradan mı? diyecek yov dayım kavruk buğday sesiyle buradan soğuk su! soğuk su! kendini ko pencerelere bir baştan bir başa insin ayçenem Murat Dalgın Dize, Aralık 2010, sayı 182 |
#6
|
|||
|
|||
![]()
Marla Singer
beni itin götüne soktular seni podyumlara akşam haberlerinin hemen ardından televizyona çıkardılar tiremisu’m, ekşi sözlüm, sarışınım şimdi ben sahneye değen topuğunu mu, boka basan, altın tozlum ipek çarşaflara dolanıduran topuğunu mu, kırmızı şalalelere değen dikenlere sürtünüp geçen topuğunu mu, cam kırıklarıyla çizilen fransız şarabına bulananı mı, kul niyetine minare aşk niyetine menilere, avrolara sektörde hız kazanalım diye ben şimdi çatlak topuğunu mu, pürüzsüzü mü, ben şimdi hangisini atsam dilim sürçmez, dilim ağrımaz, dilim acımaz çünkü beni itin götüne soktular, seni podyumlara; oysa son sürat kazıklı bir voyvoda duruyordu aramızda. dört nesil birden geçti doğduğum günden beri bir tek kanatlı hayvan konmadı tenasül organıma. tiremisu’m, sarışınım, sağ çenendeki beni bir divan şairi gibi abartayım isterim el pençe divan bir kukla müridi gibi saz çalayım, söz edeyim, vurmalı çalgılarla fırdolanayım isterim eteğinin etrafında ama susmanın erdem olduğunu öğretti büyüklerim bana. büyüklerim dediğim bir çhe, bir deniz, bir de maria puder gerisini ben affetsem tarih siler. belki bir de marla singer Altay ÖKTEM Dize, Ocak 2011, Sayı 183 |
![]() |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|