|
|||
---|---|---|---|
|
#1
|
|||
|
|||
![]()
Ruhlarına mısra katan kadınlar: 9 şiirle 9 kadın şâir
Onedio.com'un "Türk edebiyatında kelimelere ve bizlere dokunan; ruhlarına mısra, mısralarına ruh katan kadın şairler"den yaptığı derleme: Gülten Akın (1933 -2015 ) Türk şiirinin yaşayan en büyük isimlerinden Gülten Akın, 1955 yılında Ankara Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. İlk şiiri 1951 yılında yayımlandı. Türk şiirine yaptığı katkılar birçok kez ödüllendirildi. "Büyü Yavrum", "Deli Kızın Türküsü" gibi şiirleri bestelendi. İlkyaz Ah, kimselerin vakti yok Durup ince şeyleri anlamaya Kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar Evler çocuklar mezarlar çizerek dünyaya Yitenler olduğu görülüyor bir türküyü açtılar mı Bakıp kapatıyorlar Geceye giriyor türküler ve ince şeyler "Memelerinde biraz irin, biraz balık ve biraz gözyaşı Bir dev oluyorsun deniz deniz deniz sisin dere ağızlarından sokulup akşamları Fındıklarımızı basıyor Neyleriz kararan tomurcukları Çocuklarımıza yalvarıyoruz: Aç durun biraz Tecimenlere yalvarıyoruz: Bir "Hotel" bir gizli evlenme az çiziniz Bir banka az çiziniz bir yalvarma Bizden size ve sizden dışardakilere Karılarımızı yolluyoruz tırnaklarını kesmeye ve demeye -Evet efendim- Çocuklarımızı yolluyoruz dilenmeye Bizler gidiyoruz yatağımız tanrıya emanet Yazların motorlu çingeneleri Ah, kimselerin vakti yok Durup ince şeyleri anlamaya Baba evleri, ilk kez girilen ırmağa dönüş Toprağa tutku, kendinden dolayı Kulaklarımızı tıkıyoruz: Para para para Kulaklarımızı açıyoruz: Kavga kavga kavga Sorar belki biri: Kavga ama neden kavga Komşumuza sonsuz balta, karımıza yumruklar içinde -Bilmiyoruz neden kavga. Sonra kasabanın cezaevinde Silgimizi göz önüne yerleştiriyoruz Günlerimiz iterek genişletiyoruz Yer açıyoruz karılarımızı düşünmeye Bizsiz geçen menevşeyi düşünmeye Durup ince şeyleri anlatmaya Kimselerin vakti olmasa da Okulların kadın öğretmencikleri Tatil günlerini çoğaltsalar da Kutsal nemiz varsa onun adına Gözlerimiz için bağlar dokusalar da Birikimler ve çizgiler gitgide gitgide Açmaya ilkyaz çiçekleri Bir gün birileri öte geçelerden Islık çalar yanıt veririz Nilgün Marmara (1958 - 1987) Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu Nilgün Marmara Sylvia Plath'ın şiirini ve intiharını ele alan bir tez çalışması gerçekleştirdi. Bir çok şâirle arkadaşlık kurdu. Çeşitli dergilerde şiirleri yayımlandı. 29 yaşında intihar ederek yaşamına son verdi... Kuğu Ezgisi Kuğuların ölüm öncesi ezgileri şiirlerim, Yalpalayan hayatımın kara çarşaflı bekçi gizleri. Ne zamandır ertelediğim her acı, Çıt çıkarıyor artık, başlıyor yeni bir ezgi, -bu şiir - Sendelerken yaşamım ve bilinmez yönlerim, Dost kalmak zorunda bana ve sizlere! Çünkü saldırgan olandan kopmuştur o, uykusunu bölen derin arzudan. Büyüsünü bir içtenlikten alırsa Kendi saf şiddetini yaşar artık, -bu şiir - Kuramadığım güzelliklerin sessiz görünümü, ulaşılamayanın boyun eğen yansısı, Sevda ile seslenir sizlere! Birhan Keskin (1963 - ) 1986 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü'nü bitiren Birhan Keskin, ilk şiirini 1984 yılında yayımladı. "Ba" isimli kitabı ile Altın Portakal Şiir Ödülü'nü kazandı. İz acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun izlerime rastlıyorsun, bıraktıklarıma, orada o yolda çekmiştim ruhumu patlatan fitili benden savrulan parçalar kurusa da, izleri var hala yolun kenarında. izini sür yolun, acının ormanı büyütür insanı vakit geniştir, ufuk sandığından daha yakın acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun, ustası olacaksın içine gerdiğin tellerin hangi sızıyla titrer içinde, hangi sesle büyük bir aşk, hangi sesle ölür, bileceksin. ne zamandı bilmiyorum. yaşadıklarından sana kalan tortu, seni olduğun yere çakan, olduğun yerde fırtına koparan korku. kendi sarmalında döndün, döndün, sanma ki daha dönmeyeceksin kalsan da bir yer için, aslında hep gidiyorsun. şimdi, acının ormanından geçiyorsun her şey bir daha kanasa da ne geçtiğin yola ne sana dokunabilirim ben geç meleğim, senin de şarkıların olsun içindeki telleri titreten.. Didem Madak (1970 - 2011) Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitiren Didem Madak, çeşitli dergilerde şiirler yayımladı. Kansere yenik düşerek erken ayrıldı aramızdan... Çiçekli Şiirler Yazmak İstiyorum Bayım! "Zenciler prensesi olacağım. Hayat işte asıl o zaman başlayacak" Pippi Uzunçorap Çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım Bilmiyorsunuz. Darmadağın gövdemi Çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum. Karanlıkta oturuyorum. Işıkları yakmıyorum. Çalar saat zembereği boşalana kadar çalıyor Acı veren bir sevişmeyi hatırlıyorum. Bir bıçağın gereksiz yere parlaması bu. Yıllardır kendini bulutlarda saklayan illegal bir yağmurum. Bir yağsam pahalıya malolacağım. Ben bir bodrum kat kızıyım bayım Yalnızlıktan başka imparator tanımaz bodrumum Bir süredir plastik vazolar gibi hiç kırılmıyorum Fakat korkuyorum. Birazdan da Kırk üç numara ayakkabılarınızla Bahçede oynayan çocukların üstüne basacaksınız Bu iyi olmaz bayım! "Gün akşam oldu" diyorum Ekmek kırıntıları atıyorum kuşlara Cam kırıkları yiyorlar Rüyamda; bir kâse dolusu suyun içinde Rengârenk yap-boz parçacıkları Anlatmak istiyorum, dinlemiyorsunuz. Hayır, sanırım sabahı bekleyemem Bilmiyorum. İnsanlar rüyalarını acilen anlatmalı. On dört yaşındaydı ruhum bayım Bir mermer masanın soğukluğunda yaşlandı. Protez bacaklar taktılar ruhuma ince ve beyaz Gıcırdaya gıcırdaya dolaştım şehri Protez bacaklarıma bile ıslık çaldılar O ara içimde çiçeklerden oluşmuş bir silahsız kuvvet ablukaya alındı Sinemalarda da "organzm gıcırtıları" oynuyordu. Kaçmaya çalıştım. Olmadı. Bu nedenle, çiçekli şiirler yazmayı Ruhum açısından faydalı buluyorum bayım. Neyse işte Ben her filmi hatırlarım Sinemaların hiç bitmeyen gecesine sığındığım çok oldu. "Sofi'nin tercihini" seyrederken çok ağlamıştım. Öpüşen Guramilerle ilgili bir film yapsalar Onu da mutlaka hatırlardım. İnsan içinde çevrilen bir çıkrığın sesini unutur mu? Hem sonra ben hatırlamaya alışkınım Bir "eşya toplayıcısıyım" bayım. Büyük gemiler de yok artık bayım Büyük yelkenler de Büyük kâğıtlar yakmak istiyor şimdi canım. İşte az önce bir karabatak daldı suya Bir süredir kayıp Dünyayı yutmuş olarak çıksa da ortaya Ölüm çok iri bir sözcük değil bayım. Kasımpatları kadar acı kokuyorum biliyorum. Ama siz sobada sucuklu yumurta pişirip yiyen Yoksul bir aşkın güzelliğini bilir misiniz? Bir gül, bir güle derdi ki görse Yalan söylüyorum Güller bu sıra hiç konuşmuyor bayım. Lale Müldür (1956 - ) Liseyi Robert Kolej’de bitirdi. Şiir bursu alarak İtalya'ya Floransa’ya gitti. Türkiye’ye dönüşünde birer yıl Orta Doğu Teknik Üniversitesi Elektronik ve Ekonomi bölümlerine devam etti. 1977’de İngiltere’ye giderek Manchester Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden lisansını, Essex Üniversitesi Edebiyat Sosyolojisi Bölümü’nden master derecesini aldı. Çeşitli dergilerde şiirleri ve yazıları yayımlandı. Bazı şiirleri bestelendi. "Destina"da bunlardan biri...; Destina Dün gece sen uyurken İsmini fısıldadım Ve hayvanların korkunç Öykülerini anlattım Dün gece sen uyurken Çiçeklere su verdim Ve insanların korkunç Öykülerini anlattım onlara Dün gece sen uyurken Yüreğim bir yıldız gibi bağlandı sana İşte bu yüzden, sırf bu yüzden Yeni bir isim verdim sana Destina Sen öyle umarsız uyusan da bir köşede İşte bu yüzden, sırf bu yüzden işte Yaşamdan çok ölüme yakın olduğun için Seni bu denli yıktıkları için Yaşamımın gizini vereceğim sana Melisa Gürpınar (1941 - 2014) İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde öğrenim gördü. Öğrenimini İstanbul Belediyesi Konservatuarı Tiyatro Bölümü’nde sürdürdü. Bir süre, dönemin amatör ve profesyonel tiyatro oluşumlarında, oyuncu ve yönetmen olarak yer aldı. 1964 yılında konservatuardan mezun olduktan sonra tiyatro öğrenimine 1965-1967 yılları arasında Londra’da devam etti. Yazı ve şiirleri çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlandı. Halil Karagöz Şiir Ödülü'nü kazandı. Gece Yarısı Notları ben ondört yaşımdaydım ilk şiirlerimi yazdığımda ve ilk aşık olduğumda bisiklete binen bir oğlana - ama ondört yaşında hiç aşk şiiri yazmamış olmamı aşkı anlamadan hiç konuşmayan bir sağduyuya mı bağlamalı - sonra okulda bir ablaya aşık olacaktım sonra saçları oluklu mukavva gibi dalgalı yaşlı bir memura sonra -inanmaycaksın belki- sinemada yer gösteren bir adama sonra bir kaleciye hey tanrım sonra bir deniz subayının ellerine bir lise öğrencisinin uzun kiprikli gözlerine ve gözlüklü bir keman öğretmenine artık aşkı bir mirasyedi gibi harcayacaktım hiç inanmadan duygu kaynağının bir gün kuruyacağına ve kimbilir kaç yaşımda olacaktım aşkın ancak bedensel bir bütünleşme söz konusu olduğunda onu gözelleştiren bir çaba olduğunu şöyle bir düşünmeğe başladığımda girişilmesi güç ve zorlu bir çaba olduğunu onun da sen bir ozan kızısın çok büyük tarihi aşklardan ve sabun köpüğü gibi çocukluk günlerinden yaratılmadın dünyanın bütün acılarını kollarında uyutan bir kadınsa senin anan artık kimselere aşık olamaz olsa da can eriği yemiş gibi olur ancak.... ben onsekiz yaşında da hiç olmadım kayak yaptığımı anımsamıyorum yüzme havuzuna girdiğimi ve berbere gittiğimi de dünyanın doğusuna doğru ilerledikçe çoğalır hiçbir yaşa gelmeden ölenler ve neden öldüğünü bilmeden ölenler yemen'de altmış yaşında da olamaz kimse kırkbeş yaşında da tam tamına ben artık neyi yazıyorsam onu yazdığım yaşta duracağım karar verdim yalnız oralarda yaşayacağım sen bir ozan kızısın durmadan yaşlanan ve ağlamaktan başka silahı olmayan bir kadının değil hırçın bir hesap uzmanı da değil vergi dairesinde çok güler yüzlü bir bayan banka şefi de değil senin anan devetabanlarıyla dolu bir odada müşteri ağırlayan sapho'yu tanımamış olabilirim nazım hikmet'i bir ozanım ama ne faulkner'ı ne nietszche'yi saymakla biter mi tanımamış olabilirim sözün gelişi yunus emre gibi dağ başında kimseyi atlı karınca mı keten helvası mı kiralık sandal mı aksak timur ya da taptuk emre'mi diye sorabilirim bunların anlamı hiçbir okulu bitirmedim hiçbir dili sevmedim ana dilimden başka ben biraz çerkezim biraz arnavut biraz giritli kendi esintilerimle başbaşa kalınca bazen tanımıyorum hiç kimseleri bilirim üzümü şarabı ve sirkeyi -birbirinden elde edilen acı ve tatlı herşeyi- reçellik incirlerin üstündeki kahverengi çilleri kuzu etiyle rezene otu pişirmeği dedemin biri beşyüz yıldanberi ıstanbul'da yaşarmış söylentilere bakılırsa ben gidip onu da görmedim tanımak da istemiyorum aslında 'sülalemi' hiç kitap da okumadım -var mı ötesi-..... Sennur Sezer (1943 -2015 ) İstanbul Kız Lisesi'nden ayrılan şâir çeşitli yayınevi,dergi ve gazetelerde redaktör ve metin yazarı olarak çalıştı. Birçok eser verdi. Başta Yunus Nadi Şiir Ödülü ve PEN Şiir Ödülü olmak üzere önemli edebiyat ödülleri kazandı. Başkalarının Eskilerini Giyenin Şarkısı Satın alınmış düşleri, bıkıp fırlattığınızda Ardınıza bakmayın Oradayım. Ayışığında bir öpüşme düşü, Eskitilmiş bir kadife bluz, sim işlemeli Ve yenilenen balayı, dantel askılı Yaramaz işime... ben üşüyorum. Sıcacık bir şey gereken Düşlerime. Yarım bırakılmış çorba, Geri çevrilmiş biftek ve “ihanet” yabancı bana İnce topukları yaz takunyalarınızın Bana kalın, yıkanmaya dayanıklı Akrabalar kadar tanıdık bir şey gerek Rengi de, rengi de olmalı elbet Yıpranmışlığımı örten. Dokunduğumda çocukluğumu düşündüren Gençliğim gibi sırrı açıklanmaz Kumaşlar satılmaz çarşılarınızda. Ağrılarıma göre tasarlanmadı giysilerinizin boyu. Bir korkuyu tanırsınız yalnız Yaşlanmak ve bırakılmak. Bende çeşidi var, Ama bitişmiyor sizinkilerle, Sevgiden doğuyor çoğu. Paramın yettiği bu tezgahta Satılan eskileriniz Ellerim değdikçe soluk alıyor Eskiyen siz misiniz? Arife Kalender (1954 - ) İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu Almanca Bölümü'nü bitirdi. İlk şiirleri Malatya'daki dergilerde yayımlandı. Kendi şiirlerinin yanı sıra şiir çevirileri ve incelemeleri de gerçekleştirdi. Deli Bal 'Mecnun söğüt leylanın toprağında yetişir' Şeyh Galip bir leylaydım, bin ademden nice mecnun yarattım ecel bendim, iksir bendim, huri ben merak arkadaşım, ateş ruhuma bela göze candım, köre mana gizlendiğim tenhalarım buldular asi hayvanlarım evcil odalarda tufanlarımdan habersiz uyudular söktüm mührü kapıdan, vesikalıyım güle kar'ı sordum, mevsime yalan zakkumdan öz topladım süt içtim sütleğen damarından şaşkın gezdim, can kanattım sabaha çekildi sis, hükümsüzdür fermanlar yüksek uçtum, densiz durdum, deliyim güzel çirkine döndü, aklarım kirli beyaz peteğimi zemheri ıslığıyla doldurdum kobra çiçeğine kondum, lalesine kumların kuş baskınlarından, ayı pençesinden kurtuldum balın zehrini bilemeden, şerbetini tattılar an idim, ağuları şeker ile yoğurdum zerresinden şifa bulur, yine derde düşerler ay yenisi gecelerde iniltiler duyulur sözden imdat bekledim. uslu yaklaştım gize dil ile sırladım peteğimi, sırra sorular sordum şiirin şerri aşkın koynunda yatar bir leylaydım, bin ademden nice mecnun yarattım deli bal, deli bal baldan derman deliden cinnet umulur Gülseli İnal (1947 - ) İstanbul'da 1947 yılında dünyaya geldi. İstanbul Üniversitesi Felsefe-Sosyoloji Bölümü'nü bitirdi. İlk şiiri 1981 yılında Yazko Edebiyat dergisinde yayımlandı. Bir Şey Var Benden Öte Bir şey var benden öte incimsi düzlüğünde denizin biri dans ediyor tutkun ve savruk başını arkaya atışındaki soyluluk tanrı bakışı bu soysuz köhne kör lalelerle, gecenin diplerine yapışan bitiren yeni bulunmuş maden tıkanıyor kıyılar köpüklü dalgalarla ona uçmak istediğimi söyleyin kutsal varlıklara karşı ayaklanacağımı da sonsuz yüz değiştirimi ben bir öncesinde tarihin yeniden doğmak istediğimi ne kılıklara geleceğimi gündüz pencerelerine ne otlar dikeceğimi bu ölümcül bahçelere ne zehirli otlarla sevişeceğimi yeniden. (Onedio) |
![]() |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|