|
|||
---|---|---|---|
|
#1
|
|||
|
|||
![]()
jozeph
jozeph ıslanmış mektuplar yazıyorum kağıtsız kalemsiz ve de adresleri belirsiz karanlık pencereme baykuşlar tünemiş dokunduğumuz her şey renklerini yitirmiş tanrıların lanetlisi savaşın vahşeti cehennemi yaşatan azap günleri alnına çizilen kara leke evrenin kalbinde siyah tonların soluklarında gizli yerin ve göğün karmaşası şimdi duysun ıstırap çekmişlerin meleği sen siyahtan başka renk gördün mü sevgili jozeph kağıtsız sevgilim bu şimşek deli lime lime paramparça bu gök esir bu yağmurlar edepsiz bu damlalar vicdansız ustura biler havada benzin havada kan havada insan eti kokusu var penceremde baykuşlar içimde kırılgan sözcükler kartallar tepende düşlerini koru sevgili bir sınırdan öteki sınıra savruluyorsun uluyan sert rüzgârlar gibi jozeph ayın gölgesinde güleç yüzün iyi yürekli ellerin enternasyonal kokan bıyıkların yıldızlara karışmış dalgalı saçların o kör nokta seni anımsayışlarım o duvar dönemediğim o dönemeç beni kurtuluşuma götüren seni ölüme yakınlaştıran uzaklaş gelme bana kalabalık korkulu yüzler arasında ummadığın bir yerde gözlerini bulur gözlerim nasıl olsa jozeph vatansız sevgilim yaşam için umutlar için senin için rengârenk düşler kuruyorum biliyorum vaktin yok uzaklarda sığınırken üşüyorsun sevgili ay ışığı oynaşırken saçlarımla o beyaz evi ağaçların vahşi huzurlu yeşilini kırları gelincik tarlalarını son istasyondaki kırlangıçları iskeleye vuran köpüklü dalgaları gökkuşağını düşlüyorum güneşin kırıntılarını karalara savuruyorum renkleri bulup bulup saçıyorum biliyorum ki sen o karanlık yollarda berrak sularla hiç sevişmedin sevgili jozeph Islanmış mektuplar yazıyorum kağıtsız kalemsiz ve de adresleri belirsiz karanlık pencereme baykuşlar tünemiş havada soluduğum insan eti kokusu gördüğüm toplama kampları saçları çıplaklıkları kırpılırken bacak aralarından topuklara süzülen yahudi kadınların kanları tenlere değen buzdan cam parçaları toplu halde arındırılırlarken alevlere kucak açmadan önce duydun mu son duaların çığlıkları gördün mü korkunun en dehşetli soğuk anları tanık ıstırap çekmişlerin meleği alevleri saklayan kapıların açılırken mandalları bebeklerin feryat eden ağıtları bu yaşatılanlar kimlerin ayıbı jozeph mülteci sevgilim sınırlarda güvenlik sıkı yüzüne tutulmadan bir fener ışığı deşsin kara çalılar masum tenini yaprağı bol bir ağacın en uç dalında en kuytu köşesinde en dipsiz kuyuda aç susuz bir kuş bir karınca ol sarıl gövdesine tek nefeste birlikte soluk ol yaşamak yine de yaşamak diyorsa beynine tutunmuş yüreğin intiharın eşiğine varmadan bir umuttur sıcaktır hapishaneler tutukevlerinde eşittir lanetliler savaş yorgunum kaçak yaralım ben seni uzaklarda sol yanımda saklarım pencerem karanlık baykuşlar tünemiş bu şimşek deli bu gök esir bu yağmurlar edepsiz havada benzin havada kan havada insan eti kokusu gözyaşı dökülmeden kara bavulundaki yırtık giysilerin yasına sığınmacı bir küçüğün gözleri eşsiz tablolara dalarken yıkıntılar arasındaki keman sesini dinlerken güzeli düşlemeden içindeki ses barış diye haykırdı barışın içinde sevgi de vardı sevgilim işte şu an yaşamak için büyüdüler mazlumlar sevgilim jozeph iyi yürekli vatansız sevgilim sen savrulurken sert rüzgârlar önünde renkli barış dolu düşler kurarım son nefesim avuçlarına düşmeden nasıl olsa gözlerini bulur gözlerim ummadığın bir yerde sevgilim |
#2
|
|||
|
|||
![]()
.............
Konu sibel eylul tarafından (10-08-2009 Saat 11:22 ) değiştirilmiştir. |
#3
|
|||
|
|||
![]() bez bebek narin parmaklar dikerken bez bebeğin gözlerini yeşermemiş fidesi habersizce oyunlar oynuyor tepsinin üzerinde örümcek ağlı beyinler el sıkıştılar ay ışığı vururken sokaklara ince belli kanıyor kapı eşiğinde süpürgesi elinde adettendir ışık değmemiş evlerin avlularında çiftetelli bir başka toprağın misafiri yatağına alıp sakladı nazeni kadın oldu büyümemiş çocuğun ince bedeni kirlendi tepsinin ağırlığı altında olgunlaşmamış bilinci süzüldü gözyaşları kan damlamış beyaz çarşaflara satıldığı karanlık gülen yuvasında asıldı bez bebeği hunharca Konu sibel eylul tarafından (12-01-2012 Saat 14:41 ) değiştirilmiştir. Sebep: sibel eylül şiirleri |
#4
|
|||
|
|||
![]()
baharı düşlüyorum
baharı düşlüyorum sende polenlerin raksıyla sere serpe yeşillerin arasından mavilere dalan gözlerinin büyüsünde ışığın sevişmelerinin renk cümbüşünde gölgelerinin yüzüne vurduğu yansımalarının gizeminde baharı düşlüyorum sende karınca çiçeğin gövdesinde her bir karesini öperken düşmek teninin açtığı yanardağın ortasına uğur böceği olmak parmak ucunda ve kanatlanmak sadık yüreğine tutkularımla yüzmek gülümseyişinin kıvrımlarına baharı düşlüyorum sende goncalarım açılıyor kayboluyorum coğrafyanda eşsiz güzelliğini yaşayarak dokunuyorum kokluyorum her bir bölgenin ayrı verdiği tatlara doyarak baharı düşlüyorum sende polenlerin raksıyla sere serpe ve sunuyorsun özgürce yeşeriyoruz birlikte sibel eylül Konu sibel eylul tarafından (12-01-2012 Saat 14:42 ) değiştirilmiştir. Sebep: sibel eylül |
#5
|
|||
|
|||
![]()
seni sevmek
seni sevmek tüm renklerin çarpışma anlarını kara bir leke gibi duvarlara taşımak boşaltılmış bir köyün acı sessizliği içindeki çığlığı duyumsamak taş üstüne taş konmuş sıvasız çıplak bir evin avlusunda küçük darmadağın saçlı bir yeni yetmenin elleri ve de kaygan koyunların memeleri çaresiz zeytin gözleri dolu dolu okuma isteği kirli yüzünde her bir damlanın süzülüşünde birlikte akmak sevgili seni sevmek yuvasından düşmüş bir ürkeğin şaşkın korkulu bakışları arasında demir parmaklıklar ardında mavi boncuktan işlemeli kuşların kanatlanıp uçuşunda bir kaldırım yosmasının tutkulu sevdasının hıçkırıklı zoraki dokunuşlarında küçük masum bir bedenin şiddete maruz kalmış inleyen mor yaralarında yani seni sevmek goncalara öpücükler kondurup açıp açıp çoğalmak ‘’bir ülkenin kirletilmişliğinin kan tarlalarında çiçek açtırmak’’ hayatın incinen bir yerine merhem olmak seni sevmek cennete sırt çevirip cehennemde ateşimizle zebanilere yetmek hep aynı iskelede beyaz bir gemiyi beklemek muhafazakâr sokaklarda cesurca doyasıya öpüşmek yani seni sevmek esaretin içinde yaşanan özgürlüğü fark etmek okunan kitabın satır aralarında gülümsemek sana yazılan bir şiire bütün kelimeleri kurban etmek seni sevmek her durakta bulup bulup yitirmek parmak uçlarına dokunup ellerini tutamamak çılgın bir sevişmenin ardından çarşaflara dolanıp kibrit çakıp alevlenmek yarım kalacağımızı bildiğimiz fısıldanmamış bir sözcükle nefes almak yıldızları avuçlayıp avuçlayıp karanlığa yapıştırıp aydınlığı saçmak yani seni sevmek yaşama direnmek ve seni sevmek düşlerde buluşup aynı ırmakta akmak sevgili sibel eylül ![]() Konu sibel eylul tarafından (12-01-2012 Saat 14:45 ) değiştirilmiştir. |
#6
|
|||
|
|||
![]()
eşkıya ve umut
akşam / erken inermiş soluk ve de narçiçeği kızıllığında bulut bulut sen orada paslı parmaklıklar küflü aşılmaz duvarlar ben burada bin asır sonrası duyarım hâlâ şıngırdar kulaklarımda seni esir alan zincirlerin ilk gün ki gibi sesini sen ranzanda / ben / ben gün ağarışına yol alan efkârlı masamda sigaramın dumanıyla halka halka yaralı ve de özlemli kokarsın buram buram bu masada bu özlemli ve de efkârı bitmez masada dolu dolu gözlerimi kapayışımda sinemde açılır yeniden bir yara düşlerim kelepçede üşüyen ellerini düşlerim kara gözündeki keskin bakışın hiç kaybolmayışını darağacına yol alan adımlarını düşlerim / gidişini hiç pişmanlık duymadan onurlu kararlı ve de haklı bilmem / bin asır öncesi hatırlar mısın o eşsiz parkın kuytu köşesinde yalnız ve de eskimiş bir kırık bankı hatırlar mısın orada seni beklemelerimi / güneş aydınlığı yüzümü hatırlar mısın sana hep gülerek bakan dipsiz kuyuların karanlığını hatırlar mısın beni hatırlar mısın bilmem kaçamak kondurduğun eşkıya öpüşlerini heeyt be asi küheylan bir umut koş koş dörtnala tozu dumana kata kata sen koşarken özgürlük adına yolun can yoluma bak kaç zemheri kaç bahar kaç ayaz sen ranzanda parmaklıklar ardında soğuk ve de karanlık memleket insan ve de hak adına sevdan uğruna bense burada sessizlik sensizlik hüzünlü bakışlar ardında yaralarım bağlanırken kabuk kabuk ağlamaz mıyım içli içli dolup dolup şimdi hatırlar mısın beni bilmem eşkıyam sevdanı görev edindiğin memleket eşitlik adâlet ve de insan adına her sabah asi bir küheylan koşar yüce bozkır dumanlı dağlarının yamaçlarında bir umut bilmem hatırlar mısın bin asır öncesi o zamanlar adım da umut davan uğruna onurunla ardına dönüp bakmadan koyup gittin ya beni ağlamaklı ve de yaralı bir umut hatırladıysan beni çıkarıp koymaz mıydım orada avuçlarına yüreğimi sen şimdi bunu nereden bileceksin yaralarımı hasretinin yangınlarını nereden bileceksin bir umut bir umut o zamanlar adım da umut bilmem hatırlar mısın bilir misin şimdi heeyt be asi küheylan bir umut koş koş dörtnala tozu dumana kata kata sen koşarken özgürlük adına yolun can yoluma sibel eylül ( şair A. Öztürk için bir zaman şair dilleri esintileri ) Konu sibel eylul tarafından (12-01-2012 Saat 14:46 ) değiştirilmiştir. |
#7
|
|||
|
|||
![]()
bana mı benzedin
bana mı benzedin giderken / seninle yasaklandı bu kent yıllar sonra / ak kargalar sesleri hâlâ kulaklarımda çağırırlarken yüzleşmenin tozlu yollarına şimdi sen de yoksun oralarda bana mı benzedin taşıyamadı mı yüreğin ‘’sonbahar rüzgârlarına kokunu da bırakıp gittin ‘’ boz dağlarla çevrili vadinin ortasında açan eflâtunda esir kalmış çocukluğum değişmeyenim yeşilin maviye dokunuşunda düşlerim bir hilal’e asılı kalmasaydı bulutlar belki düşerdi usul usul üzerime yağmurlar seninle soluk alırdı bu güzel havalar kalabalık caddelerinde çaresiz dolanır yüreğim yasaklı kentin yasaklısı / kısık lambaların arsız soytarısı nedendir bulut gözlerimin hâlâ seni arayışı cilalanmış parlatılmış olsa da ara sokaklar her bakışta canlanır sana dair tüm hatıralar kazılı duvarlarında bizden kalma asi bir gençlik var ufak tefek tanıdık izler süpürüp silememişler / geçmişimizi rotası yalnızlık suskun yine yürek adımlarım gibi soğuk bu kaldırımlar gecenin ortasına düşmüş sessiz ıslıklar yarım kalmış sevdiğimiz bizli şarkılar giderken intihar etmişti ya tüm genç yapraklar uğramaz olmuş artık göçmen kuşlar şimdi bulutlar haykırsın ne çare gazeller savrulur soluk ve esmer her şey bizimle darmadağın içimde dört yapraklı yoncanın ucuz mavisinde pasıyla asılı durur boynumda taşıdığım umudum diyerek saklayıp sarmaladığım bana mı benzedin taşıyamadı mı yüreğin ‘’sonbahar rüzgârlarına kokunu da bırakıp gittin ‘’ sibel eylül Konu sibel eylul tarafından (12-01-2012 Saat 14:43 ) değiştirilmiştir. |
#8
|
|||
|
|||
![]()
beni hatırla
beyazlar içinde elim göğsümde tam kalbimin üzerinde size dönük aydınlığın umuduna avuç açmada karanlıkların zulmün üzerinde meydan okumada tam da o ince çizginin yaşarken ortasında kelebekler tüm renkleriyle etrafımda aynı ömrün kaderine tebessümle kanat çırpmada sen / siyahlar içinde uzakta yasadışı sevmelerinle adım altın sarısı buğday başaklarında ufukta alabildiğine rüzgârın sevdasının okşayıcılığına karşılık verirlerken sessizce dokun onlara yağmur damlalarını yüreğine sakla beni hatırla / bil ki güneş o an sizi sevgiyle selamlamakta ben / umut için dönerken kelebeklerle beyazlar içinde mekânım olmasın gökyüzünde gözlerimin hüznünün sevdası uğruna bıkmadan usanmadan izlerimi takip eden göğsümde tam kalbimin üzerinde her biri bir ülkede her biri acı bir çığlık ayrı bir resmin içinde bin yara bin kara delik hüznümün kuyularında deprem ve kasırgalarda silahların hain acımasız saldırışlarında her biri bir resimde can verenlerde elimi uzatamam sana açlıktan gözyaşlarına sinek konan bedenlerde akbaba’ya terk edilmiş minik bir yüreğin çığlık sessizliğinde her biri bir resimde hüznümün içinde bin yara bin kara delik kelebek ömrü sanki umurumda elimi uzatamam sana mekânım olmasın gökyüzünde sen / uzakta tâ ufukta gözlerimin hüznünün sevdası uğruna izimi bulup kara delik yaralarımın kuyularının içine düşmeden adım yağmur damlası buğday başağı süzülüp tüm renklerimle kelebeklere eşlik ederken dokun onlara beni hatırla / bil ki güneş o an sizi sevgiyle selamlamakta esen yele direngendi ya hesap soran asi saçlarım zamana yenik düştü tel tel sırtımda saplanan binlerce ok paramparça bedenim kanlar oluk oluk beyazlar üstünde ben düşmeden bulursan eğer bak kara delik kuyularına mekânım olmasın gökyüzünde görebilirsen bir kıvılcım bir ışık / bak / kendini göreceksin ve senden kaçışlarımın suskunluğunu anlayacaksın adım yağmur damlası buğday başağı dokun onlara beni hatırla / bil ki güneş o an sizi sevgiyle selamlamakta ( sibel eylül ) Konu sibel eylul tarafından (12-01-2012 Saat 14:47 ) değiştirilmiştir. |
#9
|
|||
|
|||
![]()
gita govinda
Aklının varaklarını zorluyor okunaksız kıvrımlar…Öteki tarafta gün ışığının çığlıkları aşılmaz duvarlara çarpar duyarsın yankılarını,çaresizlik sarar.Bahaneleri sıralarsın yaklaştıkça ürperir uzaklaştıkça üşürsün,korkularındır yokuşlardan bir adım geriye kaydıran,zorlayan. Kıvrımlarından bir yaprak daha düşerken çırpınırsın bir yenisini yeşile boyamaya kalkarsın yeniden canlanmanın rengidir bu...Karanlık ve aydınlık odalarında gezinirsin kimine daha önce girdiğini anımsarsın kimine vaktin olmadı uğramaya ya da bulamadın anahtarlarını, görmezden mi geldin yoksa kaçtın bu kapılardan? Sahi çaresizliğin gübresi güneş mi? Akıllı bir deli umut etmiş tüm bunları.Bilirsin her şekliyle girebilir içeriye gün ışıkları,olsun bir nokta olsun kendin de çizebilirsin şekillerle desenleri… Güneşin altında hayaller kuran ne çok kedi var etrafında,kimse senin gibi bakmaz düşen boncuk damlalara,mor renkli taç yapraklara kimse senin gibi çizemez karanlık sulara resimler,parmaklarınla dokunmuşsundur yaşantılara, tanıdık hepsi senin nezdinde,bilirsin bir yerlerde belki de denizin içinde, rengârenk dünyayı düşleyen çocuklar da var. Kuruyorsa bir gövde, yetişebilecek misin yeşile boyanmadan düşen sarı kırmızı yapraklara? Hüzün senin adın, Fiji adasında haykırışları duyarsın…Yaşanır bir günün içinde dört mevsim...Milyarlarca yıl yaşanmış ilk yasak oda, dağılmış iz sürmüş, karanlığa boyanmış odaların.Kutsal olmayanı kutsal olandan ayırmanın ne önemi var yediğin yasak meyve de kutsal, acı ve öfke her yerde hep var.Bir kadın kutsallığı bir hayvanla eşdeğer,erkek hele rahipse dünyayı hep kırbaçlar,ressam çok önce girmiştir yasak odalara, tabloları böyle söyler. Bir adım daha yaklaşırsın deliliğin kıyısına, bilirsin Barfly’ın sefilliğinde hep bir isyan var.Kutsallaştırmaya ne hevesli insanlar hep çarmıha gerilidir memeler,gözler,kıçlar… Terazinin kefesinde bir senin yüreğin var,..Olmadı tapınanlar lingayı bir de alkollü okşar. Nasıl olsa İsa zamanında biraz da Kirişna,İnsan kendi resmini kendi çizer,o çığlıklar duvarda hep var,her gün yıkılır her gün örülür. Ve şairler kendi dilleriyle tapınmaya başlar. “topuklarımızı kemiren orospu”girdi kanımıza,iliklerimizde engel tanımadan dolanır,akıl ve ruhtan sonra bedene kavuşur ve karşında duran hayal gerçeğe doğru yol alır…bu düşle,zaman ve mekân buradadır. - göremediğim,ama var olduğunu bildiğim… boşluğunun hiçliğinde yapayalnız bir evrensin,terk edilmiş bu coğrafyada, birazdan yepyeni bir yaşam doğuracaksın … sevdiğimi bilmen için söyle hangi parçamı istersin gecemin ışığı yüzerek gel düşlerime gel tırnağımla etim arasına damla damla sız göğsüme - göremediğim ama var olduğunu bildiğim… kırmızı senin adın Fiji Adası’nda haykırışlarımı duyarsın beni çağıran senin nefesin,bildiğim tüm tanrıları efsaneleri kucaklayıp getirdim çölüne, anlaşılan onlar daha önce uğramıştı sana yanında olabilmem için söyle hangi parçamı istersin mutluluk kaynağım gücünün sol kaburga kemiği benim yüreğim sıcak ve soğuk pamuksu bir dere değdi her milimine tanrılar orada farklı kılıkta hep birbirine benzer - güzel peri Kuanin bir karınca gibi özgürce gezin odalarımda, esintilerin aralasın pencerelerimi akılları esir eden yaptığım büyüler su tavuğu gagasındaki zerrem ellerimle kararak kaplumbağanın sırtında yarattım seni istersen ondört parçaya böl bedenimi her parçama nakış gibi senin kokun işlendi - sahi çaresizliğin gübresi güneş mi? öyleyse doğ üzerime tapınsın sana dönük gövdem,ateşine düşsün bir damlam ışıkların yapraklarım için çiçeklenecek tohumlarım için yağsın bereketin toprağıma aradığın kutsanmaksa gerilsin gövdem çarmıhım senin gövden. - kıvrımlarından yüreğine süzülen şahmaran bakışların, tüm tezat duygularla aksın kuyularıma şarkılar söyleyerek baykuş sessizliğinde güzel peri Kuanin gir cehennemime hiç kovulmamacasına her bedende vardır iki farklı dünya duy çığlıklarımı dal karanlık odalarıma zevk versin ışığın acıma - delişmen karalığın,tılsımının tuzlu sularında oynaşan balıklarının eğlendiğini görmediğimi nasıl bilebilirsin yaşamı doğuran insan için doğaya can veren varlığım senin bir parçan savursa da kasırgaların tufanların çarşaflara dolanır alevlerin uzanır yine zeytin dalım İnsan bir evren farklı farklı dünyalar taşıyan. Tüm bunlara rağmen yalnız kalamayan bir başka evrende farklı dünyaların kapılarını aralayan ve bilir zorlu bir yolculuktur bu aydınlığın nefes alabilmesi için karanlığa da ihtiyacı olduğunu,değişken ve özgürdür,araladığı odaların kapılarına renklerini vermeyi de sever,ustalaşmıştır duvar örüp yıkmakta…orkestra eşliğinde resimler karalarken gücünün yetmediği anlar da olur keşfetmekten çekindiği derinliklerin anahtarlarını kendi elleriyle yarattığı tanrılarına verir,kutsallaştırdığı sefilliğine yeri gelir imrenir,ona göre bazı şeyleri tanrılarına bırakmak gerekir. Bizimse aramızdaki tek tanrı karaladığımız son resim mesafeleri birleştiren zaman… Elbette tükenecektir,tanrımız duyarsa sesimizi… Başlangıç tesadüf müdür koca bir bilinmezlik,tanrıları bilir ancak ve izin verirlerse bu zorlu yolculuk tamamlanır,işte o an iç içe girmiş bütünleşmişlerdir,terazideki ağırlıklarının göstergesi sıfırdır,beden zihin ve ruh üçlüsüyle eşitlenmişlerdir… Duyduğun şehvet ve sevgiyle deliliğin kıyısındasındır artık,tâ ki kuruyana kadar gövden, bu düşsel anlarda kamasutra’nın sayfaları yavaş yavaş çevrilir. |
#10
|
|||
|
|||
![]()
şeytan kamburu çıkmaz sokağı
yüreğini çağıran kıvılcımımdı bir ayağı topal ustanın siyah ellerinde ağacın bir dalının özünde kıvılcımımla gözyaşı içerisinde işkencedeyken gündüzüm ve gecemde içeriden çıkamayan umuttun sen dolanır nefesim üzerinde ‘’tanrılar bizim için savaştı bunu biliyordu da şair neden yazmadı’’ tanrılar bizim için savaştı hiç sordun mu ondan öncesi de vardı hepten kaos bunu biliyordu da şair neden yazmadı mavi suratlı dalgaların köpüğüyle ve de bir parça her şeyden vücut bularak kabuk içerisinde cezalandırılman için sana geldim ‘beni de al içine ‘ unuttun toprak anayı oysa ondan önce de vardı hepten kaos sibel eylül Konu sibel eylul tarafından (12-01-2012 Saat 14:48 ) değiştirilmiştir. |
![]() |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|